.

.

,

,

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.































3 Mart 2009 Salı

CENGİZ DAĞCI



Cengiz Dağcı 9 Mart 1920 tarihinde, Kırım'ın Yalta kasabasının Kızıltaş köyünde doğdu. Babası Emir Hüseyin Dağcı kendi topraklarını ekip biçen orta halli bir çiftçidir.Çocukluğu, Kırım'ın iktisadî ve siyasî bakımdan en buhranlı dönemlerinde geçer. Bu dönemin özelliği kıtlıklar, depremler, baskı ve sürgünlerdir. 1921 ve 1928 yıllarında yaşanan kıtlıklar, esasen baskı ve zulüm altında inleyen Kırım'ın insan unsurunu iyice zayıflatır. Kırım'da, Çarlık döneminden itibaren başlamış olan Ruslaştırma ve Kırımlıları sürgüne gönderme politikası kesilmeden sürer. Rus ihtilâlinden sonra Beyaz Ruslarla Bolşeviklerin hakimiyet kavgaları başlar; her iki halde de faturayı yine Kırımlılar ve kitle sürgünleri halinde öderler. Ardı hiç kesilmeyecek ve Kırım'da tek Türk bırakmayacak olan bu sürgünler, acılar ve Kırım hasreti Cengiz Dağcı’nın duygu yapısının mihverini oluşturacaktır. Bolşeviklerin hakimiyetinden sonra 1921'de Kırım Muhtar Sovyet Cumhuriyeti kurulur. 1923 yılından itibaren Kırım'a sistemli bir şekilde Yahudi yerleştirilmeye başlanır. Karşı çık maya çalışan aydınların bir kısmı Bolşevik milisleri tarafından öldürülür, üç bin beş yüz kadarı da sürgün edilir. Ağır şartlarına rağmen, 1928'e kadar Kırım'lı Türklerin de yönetime katıldıkları Muhtar Cumhuriyet'te okullar açılır, Türkçe dergi ve gazeteler yayımlanır. 1928'de her seviyedeki özel teşebbüs ve mülkiyet yasaklanır, topraklar ve evler işgal edilerek kolhozlar kurulur. Toprak sahipleri kolhozlarda ırgat olarak çalışmaya zorlanırlar. Kırım için karanlık ve kesintisiz bir facia devri başlamış olur. Bir yandan da, "Müşterek Sovyet Kültürü" adı altında Ruslaştırma çalışmaları yoğunlaşır, karşı koyanlar imha edilir veya sürülerek Kırım'dan çıkartılırlar. 1928 kışında bir gün silahlı Rus askerleri Kızıltaş köyünü basarak, Cengiz Dağcı’nın babası ve bütün amcaları da dahil olmak üzere, köyün hemen bütün erkeklerini toplayarak sürgüne gönderirler; kimin nereye ve ne için gittiğini bilen olmaz. 1928 -1931 yılları arasında kırk bin Kırımlı Türk, Ural'lar bölgesine sürgün edilirler. (Seride kalanlar, çalışma hakları da ellerinden alınmış olan, açlık ve yalnızlık içindeki kadın ve çocuklardır ve gidenlerden uzun yıllar yahut bir ömür boyu hiç haber alamayacaklardır. (Cengiz Dağcı bu sürgünlerin bazılarından elli yıl sonra bâzı gazete havadisleri yoluyla haberdar olabildiğini Yansılar'da ifade etmektedir.) Cengiz Dağcı, yedi kardeşi ile birlikte geride kalanlardandır. Fakat, babası Emir Hüseyin, bir sene kadar Akmescit hapishanesinde tutulduktan sonra bırakılan şanslılardan olur; köyüne döner. İlkokulu köyünde okuyan Cengiz Dağcı, ortaokulu 1938'de Ahmescit'te bitirir ve Pedagoji Enstitüsüne girer. Burada iki yıl okuduktan sonra, henüz bitirmeden askere çağrılır. Odesa subay okulundan teğmen rütbesi verilerek cepheye gönderilir. 1941 yılında Ukrayna cephesinde dövüşürken esir düşer. Esir kamplarında çileli ve zor zamanlar yaşar. Almanların yenilmesi üzerine, bir yolunu bulup kamptan kurtulur ve müttefikler tarafına geçmeyi başarır. 1946 yılında Polonyalı karısı ile birlikte mülteci olarak Londra'ya gelerek yerleşir; bir kız babası olur. Halen burada bir lokanta çalıştırmaya devam etmektedir. Hayatı hakkında yayıncıya gönderdiği notları şöyle bitirir. "Elhamdülillah Türküm, Müslüman'ım ve bu notlarımda yazdığım hepsinin de hakikat olduğuna yemin ederim." Gençliğinde şiirle uğraşan ve Kırım'ın genç şairlerinden biri olarak tanınan Cengiz Dağcı Londra'ya yerleştikten sonra, kaybolan yurdu ve kendi hayat macerası çevresinde roman çalışmalarına başlar. 1955 yılında, Varlık Dergisini çıkarmakta olan Yaşar Nabi'ye gönderdiği "Arkadaşım Maksut" adlı hikâyesi ilgi ile karşılanır. Hemen peşinden, Sadık Turan'ın Hatıralarının birinci cildi olan Korkunç Yılları gönderir. Yaşar Nabi, fevkalâde çarpıcı ve büyük bulduğu bu eseri 1956'da yayımlar. Bir Kırım Türkünün Türkiye Türkçesi ile yazmasından doğan bazı şive farklılıklarını Ziya Osman Saba düzeltir. Eser, fevkalâde başarılı bir savaş hikâyesi içinde, yurdunu kaybeden bir milletin ve insanın dramını anlatmaktadır. Bundan sonra birbirini takip eden eserlerinin hemen hepsi, bir büyük romanın bölümleri gibidir. 1925 -1945 yılları arasında Kırım'daki Türk hayatını, Bolşevik işgali altındaki acılı günleri, arkası gelmeyen sürgünleri ve nihayet savaş çığlıkları arasında, tek Türk kalmamacasına kaybedilen Kırım'ı anlatmaktadır. Bütün romanları, Kırım varlığının ve bu karanlık, acımasız şartlar içinde ayakta durmaya çalışan yurdunu kaybetmiş bir Kırımlının ümit ve hasretinin destanı gibidir. Büyük acılarla yaşanmış olay ve duyguların ördüğü romanlar son derece çarpıcı, ifade bakımından ise güçlü ve şiirlidir.Cengiz Dağcının yayınlanmış olan eserleri : Korkunç Yıllar (1956), Yurdunu Kaybeden Adam (1957), Onlar da İnsandı (1958), Ölüm ve Korku Günleri (1962), O Topraklar Bizimdi (1966), Kolhozda Hayat (1966), Dönüş (1968), Genç Temuçin (1969), Badem Dalına Asılı Bebekler (1970), Üşüyen Sokak (1972), Anneme mektuplar (1988), Benim Gibi Biri (1988), Yoldaşlar (1992), Hatıralar (1995), Biz Beraber Geçtik Bu Yolu (1996), Yansılar-I (1988), Yansılar-II (1990), Yansılar-III (1991), Yansılar-IV (1993), Yansılar-V, Yansılardan Kalan, Ben ve İçimdeki Ben (1994), Haluk'un Defterinden Londra Mektupları (1996), Hatıralarda Cengiz Dağcı (19989, Bay Markus'un Köpeği, Bay John Marple'in Son Yolculuğu, Oy Markus Oy, Regina (2000), Rüyalarda Ana ve Küçük Alimcan (Bir Kırım Öyküsü) (2001)


bir
KİTAP
KIRIM’IN EBEDÎ SESİ CENGİZ DAĞCI/
İsa Kocakaplan



Günümüzde, başta Ermeni lobileri olmak üzere, çeşitli lobilerin Türkiye’yi zor duruma düşüren çabaları, büyük ölçüde, bizim geçen yüzyıldaki acılarımızın, edebiyata ve sinemaya yansımayışındandır.
O korkunç acılarımız için hikâye ve roman yazmadık. Belgesel ve film çekmedik. Ağıt bestelemedik. Resim yapmadık… Acılarımız, ölenlerle gömüldü gitti. Onların anaları, babaları, kardeşleri, sevgilileri… sadece birkaç türkü, birkaç ağıt yaktılar. Bu acıyı sadece onlar duyuruyor şimdi gönüllere…
Bu çekilenleri asıl duyuracak olanlar; aydınlar, edebiyatçılar, şairler, tiyatrocular, sinemacılar gibi yetişmiş ve evrensel dille konuşabilecek olan insanlardır… Dünya, ancak o zaman bu büyük trajediden haberdar olur. 93 Harbi’nden İstiklâl Savaşı’na uzanan süreçte verdiğimiz beş milyon kaybın, Türk’e karşı yapılmış acımasız bir soykırım olduğu, işte o zaman apaçık ortaya çıkar.
Ne acıdır ki, bunu bizim aydınımız ve edebiyatçımız yapamadı…
Bir kişi hariç…
O kişi, Cengiz Dağcı’dır.
Dağcı; Kırım Türklerine uygulanan soykırımı, kardeşlerimizin çektiği acıları, hiç silinmeyecek şekilde eserlerine taşıdı.
Cengiz Dağcı’nın yalnız ve onurlu mücadelesini, bu kitapla daha yakından tanıyacaksınız.
Kitapta Cengiz Dağcı’nın biyografisi, kişiliği, sanatı ve 25 adet eserinin özet ve değerlendirmeleri bulunuyor. Eserde ayrıca, İsa kocakaplan’ın Londra’da Cengiz Dağcı ile yaptığı son röportaj ile 16 sayfalık renkli- yorumlu fotoğraf albümü de yer alıyor.
Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları arasında çıkan kitap 240 sayfa.

Bilgi için Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları
Tel: 0212 526 16 15- 0212 527 50 32
İnternet adresi: www.turkedebiyati.com