.

.

,

,

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.































1 Mart 2009 Pazar

İRAN TÜRKLERİ ( GÜNEY AZERBAYCAN )


Güney Azerbaycan Milli Hareketinin

1991’den Günümüze Kadar

Gelişim Süreci

Babekin Bezz (Babek) kulesi


Ele alacağımız mevzu karışık, karışık olduğu kadar da önemlidir. Zira başlıktan da anlaşıldığı gibi 1200 yıl İran adlanan siyasi varlığın şimdiki sınırları içerisinde hükümranlık etmiş, derin tarihi ve kültürel köklere sahip, beşeriyete eşsiz ilmi, edebi ve sanat eserleri, dahi aydınlar, büyük serkerdeler, devlet adamları yetiştirmiş bir ulusun dilini, kültürünü, kısacası milli kimliğini korumak için son 100 yılda verdiyi savaşın 1990’lardan günümüze kadar gelişim sürecine ışık tutmaya çalıçacağız.

Güney Azerbaycan bölgesi şimdiki İran Islam Cumhuriyetinin kuzeyinde 280.000 km² (Gülistan antlaşmasına kadar 410.000 km²) lik büyük bir araziyi kapsamaktadır. Nüfusu toplam 27-29 milyon (30-35milyon olarak bilinmektedir) insan teşkil eden bölge eski zamanlardan Türk kabilelerinin ata-baba toprağı olmuştur. M.Ö.II-III yüzyıllarda Türk kabilelerinin bu geniş arazide meskun olmasını, yapılan tarihi araştırmalar, arkeolojik kazılar zamanı bulunmuş muhtelif maddi-medeniyet örnekleri de kanıtlıyor. M.Ö. 13-12. yüzyıllarda Urmiye gölü etrafında Zamya, Karalla, Gilzan, Andia, Zikertu ve sair gibi küçük siyasi birlikler meydana geliyor. M.Ö. 9. yüzyılda merkezi İranzu olan ve Ön Asyada zamanla önemli siyasi kuvveye çevrilen Manna Türk devleti yaratılmıştır. Assuriye ve Urartu devletlerinin tazyiklerine sıkça maruz kalan Manna devleti 590 yılında Midiye devleti tarafından çökertilmiştir. Makedonyalı İskender’in yarattığı imparatorluğu dağıldıktan sonra Azerbaycan’ın güneyinde ve kuzeyinde çeşitli devletler kuruluyor. Esasen Türk soylu kabilelerin meskûn olduğu Azerbaycan adlı diyar eski medeniyetlerin yaranip geliştiği bir bölge olmanın yanı sıra, hem jeostratejik mevkiinin elverişli olması, hem de faydalı resürslerin, çeşitli mahsuller yetiştirmek için verimli toprakların zenginliği nedeniyle komşu ülkelerin dikkat merkezinde olmuştur. Muhtelif devletlere ev sahipliği yapan Azerbaycan toprağında 1502 yılında kurulan Safeviler devletinin hâkimiyetinin ilk donemi bu toprakların hakiki sahipleri olan Azerbaycan Türklerinin dilinin, medeniyetinin intibah devri olarak tanımlanabilir. Azerbaycan Türkçesinin devletin resmi dili olarak kabul edilmesi, devlet makamlarında hizmet eden memurların Türklerden seçilmesi, ordunun da çoğunlukta Türklerden ibaret olması, Tebriz’in devletin başkenti olması ve birçok başka sebepler buna delil gösterilebilir. 1501’de Şah İsmail Hatainin kurduğu emperyanın toprakları şimdiki Irak’ın doğusunu, Afganistan ve Pakistan’ın batısını, Anadolu’nun doğusunu, Ermenistan’ın tümünü, Gürcistan’ın güney doğusunu, Rusya’nın güneyini Özbekistan’ın güneyini, İran’ın bütününü kapsayan büyük bir araziye malikti. Hem Avrupa, hem Asya ülkeleri ile geniş ticari, siyasi ve medeni ilişkiler kurmuş Şah İsmail’in ölümünden sonra uzun süre saray çekişmeleri meydanına çevrilen Safeviler devleti zayıflamış ve hâkimiyet diğer türk sülalelerinin eline geçmiştir.

Siyasi literatürde adı Güney Azerbaycan olarak geçen bu topraklarda yaşayan Türk halkı XX yüzyılın başlangıcından itibaren hürriyet, çağdaşlaşma, milli kimliğinin tanınması savaşı vermektedir. XX yüzyılda 4 inkilaba yön vermiş Azerbaycan türkleri bu başkaldırıların merkezi ve istikametini belirleyen gücü olasalar da, merkezi hakimiyyetin acımasız yöntemlerile susturulmuş ve binlerle günahsız Güney Azerbaycan Türkü uygulanan ırkçı siyasetin kurbanı olmuştur. 1906 Meşrutiyet inkilabı, 1920 Hiyabaninin kurduğu Azadistan devleti, 1945 Pişeverinin başkanlığında Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti, 1979 Şerietmedarinin faal iştirak ettiği İran İslam Devrimi İranın Yeniçağ tarihinin en önemli ve istikamet belirleyici hadiseleridir. Bütün bu hadiseler sonucu Azerbaycan Türklerinin sesi susturulmaya çalışılsa da, bağımsızlık savaşlarından asla vazgeçmemiş, hürriyete kavuşma arzularını hayata geçirmek için uygun zamanı beklemişlerdir. 1979 İran İslam Devrimi Azerbaycan Türklerine bağımsızlıklarına yaklaşmak için yeni bir umut verdi. Şerietmedarinin önderliği ile Devrimde aktif rol alan Türkler geçici demokrasi dönemini değerlendirerek türkçe yeni dergi ve gazeteler bastırmaya, anadilde yayın hakkını savunarak toplumun milli kimliğine kavuşması sürecini hızlandırmaya çalıştılar. Kısa süreli bile olsa milli hareket bu tedbirlerle kendi etrafına daha fazla taraftar toplayabilmiş, toplumun kendi milli kimliğini, milli haklarını anlaması, savunması ve gelecekte de bu yönde savaş vermesi için zemin hazırlamış oldu. İran-İrak savaşı için seferber olan İranda yaşayan bütün etnikler, o cümleden de Azerbaycan Türkleri milli harekatın bu dönemde savaşın geri planında kalmasına sebep oldu. İran devleti İranlilik kimliği, milli birliği, İslam söylemleri ile türklerin bütün dikkatiini ve enerjisini bu savaşa çekmeyi başarmış ve savaş süresinde aktif rol oynamalarını sağlamıştı. Savaş bittikten sonra hemen akabininde cereyan eden Sovyete tabi Kuzey Azerbaycan-Ermenistan gerginliği, Dağlik Karabağ olayları uzun zamandır sönmüş olan Güney Azerbaycan milli harekatını yeniden alevlendirdi. Kuzeydeki olayları, o zamanın sovyet hakimiyetine karşı çıkan kuzeyli faallerin çıkışlarını, özedönüş, milli kimliklerini berpa çabalarını dikkatle izeyen Güney Azerbaycan türkleri, bütün Azerbaycan, vatan, türklük sloganları seslendirmeye başladılar. Dağlık Karabağın Ermeniler tarafından işgali Güney Azerbaycan milli harekatının gidişatında dönüş noktası olarak kabul edilebilir. Farsçı hakimiyete karşı türk aydınların yazılarında bütün Azerbaycan fikirlerinin seslendirilmesi, halkın uyanışında önemli rol oynamış oldu. Türkçe basılan bütün yayın organları insanları milli kimliğinin savunması, milli hakları için savaş vermesi, Kuzey kardeşlerine destek olması, Fars yönetiminin uyguladığı ırkçı yöntemlere karşı çıkmasına çağırıyordu.

Dünyanın 2 güç merkezlerinden en tehlikelisinin, adı halklar hapisanesi olarak siyasi literatüre geçen ve ne zamanla sukutu gelebileceğine inanılması güç olan Sovyet Sosyalist Rejiminin dağılması, 70 yıl Sovyet baskısı altında yaşamış miletlerin bağımsızlıklarına kavuşması Avrasyanın dengesini değiştirdiği gibi İranın bölgedeki rolüne de tesir etti. Sovyetler gibi bir çok etnikleri siyasi coğrafyasında barındıran ve elde olan bütün imkanlarla bu etniklerin bağımsızlık, özerklik, çağdaşlık, milli hukularına kavuşma girişimlerini acımasız usullerle bastıran İran devleti, bölgedeki değişikliklerin, esasen de Azerbaycan Cumhuriyetinin yaratılışı İran Devleti arazinde yaşayan 30 milyonu aşkın türklerin de uyanışına, haklı olarak özgürlük talep edeceklerine sebep olacağını çok iyi biliyordu. 18 Ekim 1991 büyük mücadeleler sonucu Azerbaycan Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti. Tarihinin en ağır dönemlerinde, Rusyanın desteği ve himayesile Ermenistanın toprak iddiaları, Ermenistan Cumhuriyetinde, tarihi türk topraklarının köklü sakinleri olan türklerin baskılarla, en zor koşullarda ata-baba yurtlarından sürgün olunması, merkezi hakimiyet uğrunda giden iç siyasi savaşlara rağmen Azerbaycan Cumhuriyetinin bağımsızlığa kavuşması, Güney Azerbaycan milli harekatının daha da güçlenmesi ve artık daha geniş kitleye ulaşmasiyla neticelendi. Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşması Guneydeki kardeşleri için de ilham kaynaği olmuş, üstü kapalı da olsa, gençler arasında yayılmaya başlamış, milli harekat kısa süre zarfında etrafına canlarını topraklarının istiklali için feda edebilecek genç istiklalciler toplaya bilmişti. Dağlık Karabağ’ın ve etrafindaki Azerbaycan topraklarının Ermeni ordulari tarafindan işgali, binlerce Azerbaycan Türkünün tarihi topraklarından sürgün edilmesi guneydeki Türklerin tepkisini toplamış, bir çok genç Azerbaycan tarafindan Karabag savaşına katılmak için gönüllü yazılmıstı. Ermenistan-Azerbaycan arasında ateşkes imzalandiktan sonra milli istiklal hareketi hızından hiçbir şey kaybetmemiş, giitikçe daha da kuvvetlenmeye başlamış, artık merkezin de dikkatini üzerine çekmeyi başarmıştı. Milli hareketçilerin gizli de olsa bastırdığı broşürler, sloganlar merkezin istiklalcilere karşı acımasız adımlar atmasını hızlandırdı. Turkçe basılan gazete ve dergiler kapatıldı, zaten türkçe eğitim alamayan insanların yurtdışından getirttikleri türkçe kitap ve farklı basın malzemelerinin guneye geçirilmesine sınır koyuldu, hükümet türklerin direncini kırmak maksadıyla en aklagelmez adımlar atmaya devam ederek bu sefer de yeni doğan çocuklarına Türk ismi vermek isteyen insanların haklarını kısıtlayarak onları bu hukuklarından da mahrum koymaya çalıstı ve birçok hallerde de başarılı oldu. İran hudutları içerisinde yaşayan neredeyse bütün etnikler kendi azınlık haklarını minimum seviyede kullanmayı başarsalar da, Türkler bu haklarının hepisinden mahrum bırakılmıştırlar. Güney Azerbaycanin en büyük şehri olan Tebrizde ermeni dilinde basin yayın organlarının mevcut olmasına, ermeni okulunun faaliyette olmasına rağmen, tarihi Türk şehri, büyük Türk devletlerinin başkenti olsa da burada ne Türkce eğitim veren okul, ne de devletten özgür basın yayın organı yoktur. Bütün bu ve diğer baskılar Türklerin sabrını taşırmış ve insanlar canlarına mal olsa dahi fars şovinizmine karsı mücadeleyi, Güney Azerbaycanın bağımsızlığını önlerine maksat koymuş ve bu hedeflerine her türlü zorluklara göğüs gererek devam etmişler. 816-837 tarihleri arasında Arap istilasına, zulmüne karşı mücadele vermiş, bir günlük özgürlüğü, bin yıllık esaretten daha üstün tutmuş, 22 yıl araplara büyük kahramanlık göstererek direnmiş, canını vatanı için feda etmiş kahraman Türk oğlu Babekin Bezz (Babek) kulesi Türklerin ilham kaynağı, Türk iradesi ve bağımsızlık sembolü haline gelmiştir. Her yıl binlerce Azerbaycan Türkü Zertüşt takvimine esasen yazın 1. ayı, Babekin doğum gününde büyük coşku, heves ve umutla Babek kalesıne yürüyüş yapar, binlerce türkün bir ağızdan haykırdığı yaşasın Azerbaycan, Yaşasın Vatan, Türkçülük, Bağımsızlık harayları bütün dağlara taşlara yayılıyor, etrafı lerzeye getiriyor. Babek kulesinde marşlar söyleniyor, kamplar kuruluyor, milli atmosfer, bayram havası bütün kaleyı bürüyor. Zamanında Babekin bastığı taşa-toprağa basmak, nefes aldığı havayla nefes almak, ruhunun dolaştığı kalede misafir olmak bütün yürüyüşçülere milli savaşlarında güçlerine güc, azimlerine azim katar, fars şovinizmine karşı haklı mücadelelerini kazanacaklarına inancı daha da artırır. Her yıl yandaşlarının sayısı gittikce artan istiklalciler 2003 yılı Babek kalesi yürüyüşlerinde Fars merkezli hakimiyetin Türklere karşı yürüttüğü baskıcı politikaya karşı Azerbaycan bayrağını Babek kulesinde dalgalandırmaya muvaffak olmuş ve bununla da artık merkezi hakimiyetin yıllarca türklere karşı yürüttüğü milli kimlik şuurunu ezme çabasının işe yarayamayacağı sinyalini vermiştir. Fars sovinizmine satılmış bazı türklerin ileri sürdüğü, Azeri tezleri Türk kimliğini eritememiş, aksine Türkleri asimile etme maksadıyla ortaya atılan bu basit, hiçbir kaynağa dayalı olmayan bilgilerin artık tenezzüle uğradığını göstermiştir.

Bütün bu olaylarla paralel olarak merkezi hakimiyet milli istiklalcilere karşı yürüttüğü politikayı durdurmamış, aksine gittikçe doruk noktasına çıkarmıştır. Bir çok bağımsızlık taraftarları evlerinden, iş yerlerinden, ailelerinden habersiz olarak tutularak farklı şehirlerde zindanlara atılmış, devlet haini, casus damgalarıyla binbir işkenceye ve idamlara maruz kalmıştır. Uluslararası hukuk normlarını çiğneyen ve insan haklarına aykırı davranışlar sergileyen Fars merkezli İran devletinden milli hukuklarının tanınmasını, Farslardan sonra 2.en buyuk etnik azınlık olarak varlıklarının korunmasını, türklere karşı yönelmiş ayrımcılık ve işkencelere son verilmesini, kendi ana dillerinde eğitim haklarının tanınmasını, Türkçe basın yayın organlarının berpa edilmesini talep eden Güney Azerbaycan türklerine yıllarca en acımasız işkenceler yapıldığından, artık bu talepler bağımsızlık, istiklaliyet taleplerine dönüşmüştür. Güney Azerbaycan türkleri sovinizme dayalı fars hakimiyeti çatısı altında yaşamanın türklerin varlığı için büyük bir tehlike olduğunu algılamış ve milli harekatın bugünkü temel talebi Güney Azerbaycanın bağımsızlığının İran tarafından tanınması olmuştur. Son yıllarda türklere karşı uygulanan ırkçı politikalarında merkezi hakimiyet diğer etnik azınlıkları da kullanmaya başlamış, azınlıkları bir birine kışkırtmaya çalısmış ve sonuçta hakimiyete itaatsizlik bahanesiyle yine türklere yüklenmiştir. Buna bariz örnek kürt azınlıkların son yıllarda tarihi türk topraklarına kitle halinde yerleştirilmesi, Türkçe toponimlerin değiştirilmesi, Türk topraklarının parçalanarak diğer eyaletlere katılmasını göstermek mümkündür. Uygulanan bütün bu yöntemlerin Türklerin istiklal azmini kırmadığını anlayan devlet aşağılama politikasını devreye sokmuştur. Bu yöntemin yeni olmadığını aslında belirtmekte yarar vardır. Fars merkezli İran devleti yaratılışından bu yana azınlıklara karşı asağılama, hakaret politikası yürütmüş, asırlar boyu farslarin tahayyüllerine hakim kesilmiş ari yani, seçilmiş ırk olma bencil düşüncesiyle her zaman etrafındaki halkları aşağılamış, onları hor görmuş, basit insancıklar muamelesi yapmıştır. Esasen de Türklere ve araplara karşı devam eden bu muameleler anekdotlara, mizahlara malzeme olmuş, Türkler her zaman dilden anlamayan, cahil, eğitimsiz gosterilmiş ve bu latifelerde türkler için en kötü ve alçaltıcı yakıştırmalar yapılmıştır. Her zaman bu yakıştırmalara karşı çıkmaya çalışan Güney Azerbaycan Türklerinin sabrının taşmasına sebep en son damla 2006 yılı 12 Mayıs günü Iran resmi ajansı IRNA’ya bağlı İran gazetesinin Cuma günleri çıkarılan Irane Cuma gençlik ekinde yer alan yazı ve karikatur olmuştur. “Hamam boceklerinin bizi boceklestirmemesi için ne yapmalıyız?” başlıklı yazının içerdiği karikatürlerden birinde bir cocuğun böceğe farsça bir şeyler söylemesi ve bu böceğin onu anlamadığından dolayı Türkçe “ne?” diye sorması İran’da Türklere karşı olan munasebetin, tutumun ne seviyede olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Yazıda böceklerin (karikaturden de görüldüğü gibi bu “böcekler”in Türkler oldu]u ima edilmiştir) dilden anlamayan, cahil, muzakere masasına oturtulamayacak kadar eğitimsiz, soylarının kesilmesi gereken, insan dışı varlıklar olarak betimlendirilmesi, yazının Türklerin sert tepkisine neden olmuş, yayımlanmasının ertesi günü binlerce Türkün Güney Azerbaycan’ın bütün şehirlerinde sokaklara dökulmesine, ayaklanmasına sebep olmuştur.. Tarihte en eski devletçilik anenelerine sahip, dünya kültürüne, edebiyatına, bütün ilimlere, birçok armağan vermiş, aydınlar, düsünürler, şairler yetiştirmiş, farslara devletin ne olduğunu, nasıl kurulduğunu öğretmiş, bu toprakların hakiki sahibi olan türk halkının bu denli hakarete maruz kalması, artı bu hakaretin düşünülmüşcesine devlete bağli bir yayın organı tarafından yapılması açıktan açığa bir halka karşı uygulanan ırkçı siyaset olduğunu gözler önüne sermiştir. Güney Azerbaycanın bütün şehirlerini bürüyen protestlarda gazetenin kapatılması, yayıncıların cezalandırılması, Kültür Bakanının türk halkından özür dilemesi talepleri ileri sürüldü. Iran Islami Şura Meclisinde de Türk kökenli milletvekilleri birtakım itiraz konuşmaları yaptılar. Fakat olayın ciddiyetini kavrayamayan merkezi devlet protestoları dindirmek için ciddi adımlar atmadı. Kültür Bakanı özür dilemese de gazete özür mektubu yazdı, fakat bu özür mektubu da türklerin öfkelerini yatıştıracak nitelikte olmadı. Gecikmiş, kafi içerikli daha cok oğut nitelikli bu mektup insanlarin öfkelerini ikiye katlamış ve artık sadece öğrencilerle sınırlanmayarak, halkın bütün tabakalarının yer aldığı, geniş kapsamlı ayaklanma haline gelmişti. Fars sovinizminin bu insanlık dışı yazılı ürününe ilk tepkiler türklere karşı asimileye en çok uğramış Azerbaycan topraklarından olan Zencan’dan gelmiştir. Yıllarca her taraflı bölücülük siyasete maruz kalan Zencan’da Türk milletinin herzaman dimdik ayakta olduğunu, hiçbir ayrımcı siyasetin Türk kimliğini yok edebilmeyeceğini gösterircesine “Haray, haray, men Türkem!”, “Zencanlı uyanıktır, Azerbaycana dayanıktır!”, “Türk milleti var olsun, düşmanları har olsun!” gibi bu ve diğer sloganları haykırılmıştır. Biri-birinin ardınca Hoy, Tebriz, Merend, Urmiye, Koşaçay, Sulduz, Erdebil ve büyüklü küçüklü birçok diğer Türk şehirlerinde kanlı ayaklanmalar olmuştur. Milli kimliğini bu dende aşağılayıcı surette ayaklar altına alınmasına itiraz eden halka karşı devlet sert ve acımasız yöntemler uygulayarak, bu itirazları kan gölüne çevirmiştir. Protestocuları susturmak için gönderilen askeri kuvvetler ve sivil polisler silahsız insanlara karşı ellerinde mevcut olan her türlü gücü kullanmış, hatta eli yalın insanları öldürmekten dahi çekinmemişler. Bütün olaylar sonucu yüzlerle günahsız insan tutuklanarak meçhul noktalara götürülmüş, onlarla insan yaralanmış ve şehit düşmüştür. Olayların devam etmesile paralel olarak Azerbaycan da bilgi aktarımını aksatmak amacıyla yerli gazeteler ve özgür siteler kapatılıyor. Lakin bu önlemler de olayların hızını kesmesine sebep olamıyor. Protestoların büyümesi ve dünya basınına sıçramasıyla Basın ve Yayın Denetleme Kurulu gecirdiği olağanüstü toplantıda oy çoğunluğu ile İran gazetesinin kapatılmasına karar veriyor. Karikaturist Mana Neyistani ve Iran Gazetesi sorumlu müdürü Mehrdad Kasimifer tutuklanarak hapse gonderiliyor. Neticede türklerin milli kimlikleri için verdikleri savaşı pik noktasına getiren, Azerbaycan Türklerinin bağımsızlıkları yolunda ilerlemelerini daha da güçlendiren bu olaylar Azerbaycan halkının ibretlik birliğini ve gücünü Fars merkezli Iran hakimiyetine birdaha göstermiş oldu. Bugünki Iran’ın varoluşunun temeltaşı olan Türkler, etnikler hapishanesi Iran’ın mevcudiyetinin onların arzu ve isteklerine bağlı olduğunu bir daha nümayiş ettirdi. Güney Azerbaycan’ın başkenti olan Tebriz’de cereyan eden bütün olaylar ülkenin durumunu değişme gücünde olduğunu farslar kendileri cok iyi bildikleri için Türkleri her zaman susturmaya calışmış, kültürel, siyasal, ekonomik, toplumsal baskılar uygulamışlardır. Tebrizi Türklerin güçbirliği sembolü olarak gören farslar Tebriz istemediği sürece Iranda hicbirşey değişmez sözlerini de tarihten ibret alarak üretmişler.

Milli harekatın güçlendiği son yıllarda hem İran sınırları içerisinde, hem de uygulanan iskencelerden canlarını kurtararak yurtdışında, esasen de Avrupa ve Amerika da multeci olarak yaşayan Güney Azerbaycan Türkleri Fars şovinizmine karşı kendi haklarının tanınması ve Güney Azerbaycanın bağımsızlığına kavuşması için bütün güçlerini seferber etmişler. Yurtdışında açılan partiler, gençlik teşkilatları, Güney Azerbaycan probleminin, milli kimlik ve bagımsızlıklarına kavuşma mücadelelerinin, İranda etnik azınlıklara karşı uygulanan şovinist, ayrımcı politikanın uluslararası camiyada tanınması maksadıyla konferanslar, görüşmeler yapıyor, broşürler, kitaplar, makaleler yayınlıyor, yazılı ve görsel basın aracılığiyla Güney Azerbaycanda cereyan eden bütün gerçekleri dünyaya duyurmaya çalışıyor.

Olaylı geçen ve bütün dünyada büyük yankı uyandıran 12 Haziran 2009 İran cumhurbaşkanlığı seçimleri Güney Azerbaycan türklerinin sessizliği ve olaylara tepkisizliği ile dikkat çekti. İran da cereyan eden bütün olaylarda on saflarda iştirak eden ve neticede de kanlı susturmalara maruz kalan Türkler bu seçimlerde Türk kökenli Mir Huseyin Musevi’nin katılmasına rağmen Tahranda giden kanlı protestolara katılmadı. Yeşil Hareket (Conbeş-e Sebz) adıyla tarihe geçen bu olaylarda esasen Tahranın Kuzeyinde yaşayan varlıklı kesim olan Şah rejimi taraftarlarının merkezi devlete karşı çıkmasıyla hafızalara kazıldı. Mir Huseyin Musevi’nin de asl;nda aynı islamcı rejime mensup olmasını düşünürsek, bu protestoların Ahmedi Nejada karşı yönelmiş tepkiler olduğunu anlamak cok zor değildir. İlk Cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana kendini fakir tabakanın elçisi olarak tanımlandıran, ABD ve Israile karşı radikal çıkışlarıyla tanınan Ahmedi Nejadin 4 yillik cumhurbaşkanlığı süresinde olaylar esasen Iranin nükleer çalışmaları ve bu calışmalara batı ve israilin karşı çıkması ekseninde cereyan etmiştir. Muhafazakar Ahmedi Nejad’ı hakimiyetten uzaklastırarak en az onun kadar, belki de daha tutucu birini hakimiyete getirme çabasından daha cok Iran’ı karıştırmak, dünyaya kendi seslerini duyurmak, rejimin kendini ayakta tutması için kendi vatandaşını bile ezebileceğini uluslararası camiaya duyurma çabasıydı yeşil hareketin maksadı. Bu maksadını yerine yetirmek için kendi taraftarlarını da kurban eden farsların yönettiği bu harekatın galip geldiği takdirde rejimden farklı olmayacağı, Rza Şah’ın yarım bıraktığı asimile siyasetini devam ettireceği Türklerin çok iyi bildiyi bir gerçektir. Aslında son 100 yılda İranda hakim olmuş önce Pehlevi monarşisi daha sonra Molla rejimi iktidarda oldukları süresinde, bu coğrafyada yaşayan etniklere karşı neredeyse aynı siyaseti tatbik etmişler. Sadece kalıp değişikliğine uğramış İran iç siyasetinde somut bir değişiklik elde etmemiş, hiçbir iktidar coğrafyasında barındırdığı etniklere demokratik hak tanımamıştır. Milli istiklal harekatının İran’da cereyan eden “yeşil” olaylara karışmasını Güney Azerbaycanın bağımsızlığı uğrunda verilmiş bunca mücadelenin heba olması ve bu mücadele yolunda baş koymuş kahraman türk oğullarına hainlik anlamına geldiğini çok iyi idrak eden istiklalcilerin bir kısmı bu olaylarda hürriyet haykıran seslerinin boğulmaması, bağımsızlık savaşlarının erimemesi için yeşil harekata katılmamaya karar vermiştir. Türkleri kışkırtarak bu harekete katmaya çalışan ama başaramayan “yeşilciler”, bu sefer de kullanılmış ve adet haline gelmiş yöntemden türkleri asağılamak, korkaklıkla suçlamak yöntemine baş vurmuş, fakat yine de somut netice elde edememiştir. Geçmişteki olaylardan ibret dersi alan Azerbaycan Türklerinin büyük kısmı İran içerisinde giden hicbir olaya karışmayacaklarını, bütün irade ve güçlerini Güney Azerbaycanın bağımsızlığı yolunda savaşa harcayacaklarını kendilerine boyun borcu olarak kabul etmişler.

“GÜNEY AZERBAYCAN” Sosyal, Kültürel, Siyasi Araştırmalar Dosyası
Dosya “Fars Milliyetçiliği” Makaleler Toplusu-2005
Mayıs-Haziran Ayaklanması’nın I.Yıldönümü, Güne Azerbaycan Milli Harekatı
Güney Azerbaycanlı Öğrenciler Federasyonu-2007






İran’da Azerbaycan-Türk Milliyetçiliği ve Karikatür Krizi-Arif Keskin
Güney Azerbaycan, İran'da Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Yeşil Hareketi-Arif Keskin
25 Kasım 2009 Sudaba Rajova TÜRSAM