.

.

,

,

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.































1 Mart 2009 Pazar

İNSAN GELECEKTE YAŞAR

Yaşananların yazıya dökülmesi zor zanaattır. Herkes bunu başaramaz. Herkesin başarmasına da gerek yoktur diyedüşünüyorum. Çünkü insanların çoğunun yaşayış çizgisi birbirine benzer vebaşkaları için “anlam” ifade etmez. Ya önderlik edenlerin hayatları.Onların ki, farklıdır. İyilik veya kötülükte yol göstermişler veya çığıraçmışlar. Bu tür insanların hayatlarının bilinmesinde fayda vardır. Helehele insanlara “usvetun hasenetun” olarak gönderilen Hz. Muhammed(s.a.v.)ikendisine model alanların hayatlarının bilinmesi daha elzemdir. Bunun için önderlik edenlerin hayat hikayelerini yazmaları gerekir diyedüşünüyorum. Yazmak sorumluluk gerektirir. Herkes bu sorumluluğu yerinegetiremeye bilir. Eli kalem tutanların bunu yapmaları gerekir ki, yeninesiller benzer hataları yapmasınlar veya önderlerin güzel yönlerinidevam ettirebilsinler. İşte sorumluluğunun bilincinde bir zat. Adı Turan Güven. Ben ağabey diyorum kendisine. Tanışıklığımız 1974 yılına dayanır. Ama kendisi onu hatırlamaz. AnkaraAtatürk Lisesinde okurken liseden arkadaşım ve ülküdaşım Kayserili ErcişGürbüz ile A. Ü. Fen Fakültesindeki odasında ziyaret etmiştik. O birasistandı. Asistanlığının ötesinde çile çekmiş ve yusufiyelerde talim görmüş birbüyüğümüzdü. Ankara’ya geldiğimin ilk aylarında bunları öğrenmiştim okularkadaşım Erciş Gürbüz’ den. Bunları öğrenmem gerekirdi. Çünkü ben burayaülkücü olduğum için Gaziantep Lisesinde uzaklaştırılmış olarak gelmiştim. Bu ayrı bir fasıl. Turan ağabey hayatının bir kesitini yazdı. Şüphesiz ki, yaşadıklarınınhepsini yazamamıştır. Hangi insan yaşadıklarını tam olarak yazabilir ki.Veya yazması gerekir. Turan ağabeyin kitabı; “İnsan Gelecekte Yaşar” Gerçekten insan güzel misal olmuşsa gelecekte de yaşar fikirleriyle,davranışlarıyla, eylemleriyle. Hz. Muhammed’in, Fatihin, Yavuzunyaşadığı gibi. Turan ağabey anaların, sevgililerin, arkadaşların, dostlarınçilesini, aşkını, duygularını, önderliğini, fakirliğini,inatçılığını, ülküsünü, aldanışlarını, aldatılışlarını,safiyetini, çocukluğunu ve gençliğini doyasıya yaşayamayışını veönder olanların kofluğunu kitaplaştırdı. Samimi ve yaşanmış hadiselerin bir kesiti. Okurken benzer yönlerimizgözümün önüne geldi. Farklı mekan ve zamanlarda benzer şeyleri ne kadarçok yaşamışız. Turan ağabey ülkemizin karmaşaya sürüklendiği bir döneminkahramanlarındandır. O dönemi “Bizim nesil, ideolojik ve silahlı savaşıniçinde buldu kendisini... Üniversiteli gençler olarak, bu savaşınbirincil suçluları değildik; ama savaşın sürdürülmesinde kullanılanönemli aktörlerdendik. Gençlik olarak bize verilen rolü tam oynuyorduk.Rolümüzü çok ciddiye almıştık ve her şeyi kendi irademizle yaptığımızainandırılmıştık. Birileri tarafından kullanıldığımızı aklımızınköşesinden bile geçirmiyorduk. Her şeyi kendi iradesi ile yaptığınısanarak, hayatı boyunca birilerine hizmet eden nice insanlar gördük.”diye tasvir eder. Kitap sadece çekişmeleri ortaya koymaz. Kadirlinin Sarı danışmanlıköyünde başlayan ve halen Ankara’da devam bir hayatın hikayesidir kitap. Annesi tarafından kaçırılan ve profesörlükle devam eden acı ve acı olduğukadar gerçek olan bir yaşayış çizgisinin hakikatidir bu eser. Turan ağabey Mersinde başlayan ilahi rızaya dayanan mahpushanelere,işkenceye ve rezilliklere rağmen devam eden bir aşkı, bir sevdayıresmetmiştir kitabında. Kitap bir ülkücünün çilesi ve mücadelesidir aynı zamanda.Saf ve temiz bir aşkın hikayesini bulursunuz sayfalarda. Altı yıl sürenbekleyiş, sıkıntılı günler, inanmışlık ve adanmışlık, Allah’a tevekkül veteslimiyet; bu aşkın veçheleri.Kitabın önemli bir yönü insanımızın çürümüşlüğünü ortaya koymasıdır.Çürümüşlük en az bir yüzyılın eseri.Kitapta resmedilir.Özellikle sistemin efendilerinin şerefsizliklerini, namussuzluklarını,ahlaksızlıklarını ve kimliklerini ortaya koyması açısından önemlidirkitap.Bu kitabı herkese tavsiye ediyorum. Özellikle pişmanlık duymak vekullanılmak istemeyenlere.Bilinmelidir ki, herkes mukadderatı kendisine verilen cuz’i irade ileyaşar. İnsan olarak sınırlarını bilerek yaşamalı. Sınırlarımızıöğrenememişsek başkalarını mukaddesleştirebiliriz. Hevâ ve hevesimiziilahlaştırabiliriz. Başkalarını yutturmaya çalıştığı zokaları yutabiliriz.Bu kitap, gençlik üzerinde sürdürülen ve oyunlaştırılan senaryonundeşifresidir.Velhasıl bu kitap sınırlarımızı bilmemize yardımcı olur.Tıpkı Turan ağabeyin sınırlarının bilincine vardığı gibi.“Hayatımın belirli bir döneminden sonra, “insan” olarak yaratılmanınbilincine eriştim. Bu bilinç düzeyine ulaştıktan sonra, hayata ve olaylaradaha geniş pencereden –ve hatta evrensel ölçekte- bakmaya başladım. Kendiiçimde bir dönüşüm yaşadım. Bu dönüşüm, dış dünyamda meydana gelen tümdönüşümlerden çok daha fazla etkiledi beni... İçimdeki bu büyük dönüşüm,bende bir içi zenginliği yarattı ve ruh sağlığımı koruyarak yoluma devametmemi sağladı. Keşke bu bilince çok önceden ulaşsaydım; çünkü böyle birbilince eriştiğimde sıkıntılarımın çoğunu yaşayıp geçmiştim. İnandığım,iman ettiğim ve hayatıma anlam kazandıran değerleri ölünceye kadarsavunacağım. Allah’ın ölçüleri içinde kalarak, gerçek özgürlüğü yaşamakistiyorum. Allah’ın insan için koyduğu ölçüleri özgürlüğümün sınırlarıolarak görüyorum. Öbür dünyada işime yarayacak kazanımlarımı, bu dünyadahoyratta harcamayacağım" ifadesiyle ortaya koymaktadır.Son söz; bizden öncekilerin ve bizim neslin aldanışlarını yaşamamak, safve samimiyetlerini öğrenmek için okumalıyız. Yard. Doç. Dr. Veysi ERKEN Allah okuyanların ve gelecekte güzel yaşamak isteyenlerin yâr veyardımcısı olsun.İnsan Gelecekte Yaşar. Prof.Dr. turan güven. BİLGEOĞUZ YAYINLARI. EDERİ 12 TL. OKUYUN OKUTUN. GÜZEL KİTAP.Kadirli’nin Sarıdanışmanlı Köyünde 1950 yılında doğdu. İlk ve Ortaokulu Kadirli’de okudu. Ortaokulda Milliyetçiler Derneği ile temas kurdu. Atsız’ın çıkardığı dergiler ve kitaplarla o yıllarda tanıştı. Mersin Öğretmen Okulunda iki yıl (1964–1966) okudu ve başarılı öğrenciler arasına girerek Ankara Yüksek Öğretmen Okuluna seçildi. Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesinde öğrenci iken (1967–1968 ) ülkücü harekete girdi. Kürşat Özkan, İbrahim Doğan, Zeki Göncü, Ramazan Ceylan (Mirzaoğlu), Mehmet Keleş (Göktolga), İsmet Tuncer, Ali Güngör ve Ramiz Ongun’la birlikte Ankara Ülkü Ocakları Birliği’nin kurucusu ve ilk Yönetim Kurulu aktif üyelerindendi. Yüksek Öğretmen Okulu Ülkü Ocağı Başkanlığı, MHP Gençlik Kolları Genel Başkanlığı; Üniversite, Akademi ve Yüksek Okul Asistanları Derneği (ÜNAY) Genel Başkanlığı; Ülkücü Öğretmenler ve Öğretim Üyeleri Derneği (ÜLKÜ-BİR) Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Ankara’da çıkan öğrenci olaylarından dolayı üç kere ceza evine girdi ve bir ay da Ankara Sıkıyönetim Komutanlığında gözetim altında kaldı. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesini ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdi. Mezuniyetinden hemen sonra Fen Fakültesi Biyoloji Bölümüne Asistan olarak girdi. Yüksek Lisans, Doktora, Doçentlik unvanlarını Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinden aldı ve bu kurumda 24 yıl (1973–1997) hocalık yaptı. 1997 yılında Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesine Profesör olarak atandı ve burada dört yıl Biyoloji Bölümü Başkanlığını yürüttü. Daha sonra Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesine Profesör olarak geçti. Yerli ve yabancı dergilerde çok sayıda bilimsel makaleleri yayımlanmıştır. Türkiye’de (1985–1997 yıları arasında) 12 yıl süreyle tüm liselerde kitapları okutuldu. Milliyetçi dergilerin çoğunda 1970 yılından beri çok sayıda sosyal içerikli yazılar yazmıştır. Büyük Birlik Partisi (BBP) safında kısa süren bir siyaset denemesi yapmıştır. Genel Başkan Yardımcısı olarak görev aldığı bu partiden 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan Genel Seçimde BBP Osmaniye Milletvekili adayı oldu. Ülke ve dünya sorunlarına duyarlılığında hiçbir eksilme olmaksızın, yenidenn üniversitedeki görevine döndü. Siyasî hayatını bir daha dönmemek üzere noktaladı. Kendi fıtratına en uygun işin bilimsel araştırmalar yapmak ve eserler vermek olduğunu gördü. Üyesi olduğu dernek ve vakıflar arasında Kadirli Eğitim ve Kültür Vakfı (Kurucu Genel Başkanlık yapmıştır ), Türk Ocağı (Hars Heyeti Üyesi), Biyologlar Derneği (Genel Başkanlık yaptı). Halen (2006 yılı itibariyle) Selçuklu Vakfı Genel Başkanlığını yürütmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır.İnsan Gelecekte Yaşar.İnsan; iradesinin fıtriliği doğrultusunda edindiği sonraki donanımları temsil de samimiyetini her an ortaya koyabilir. Bu tip ideal duruşu olan insan ancak tek bir iradeye bağlılık oluşturur. İşte inanç-iman budur. Yanılmayan, gerçek var oluşun sırrı ideal insanda kendini daha bariz gösterir. Belki bunlarda seçilmiştir, kim bilir...İnsanın hayat denilen zaman vetiresini, o iradeye uygun bir şekilde yaşamayı başarması, statünün en ulaşılması zor olan payesidir. Bu şablona uyan veya uyma gayreti gösteren numuneler, geniş yığınlar içerisinde her zaman bulunur. "Bu tip modeller fi tarihinde kaldı, ah bir bulsam eteğine yapışır bırakmazdım" heyulası, insandaki reel akışın bilinmemesine işarettir. Belki de nasip meselesi…Derler ya; Arayan bulur. Altının kıymetini sarraf bilir…"İnsan Gelecekte Yaşar" İsminde Prof. Dr. Turan Güven imzalı yaklaşık 450 sayfa hacminde kitabı bitirdiğimde mistik bir takım ürpertiler içinde yukarıdaki paragrafta da ifadesini bulan beyin jimnastiği içine girdim. Çoğu zaman zarf, iç derinliği ele verir. Velâkin bu konunun mütehassısi olmak gerekir. Siluetler veya refleksler iç derinliğin dışa vurumu olduğu yine mütehassısleri tarafında söylenir.Turan Hoca'nın içselleştirdiği kişiliğini "İnsan Gelecekte Yaşar"da bütün çıplaklığıyla bulmanız mümkün. Yakinen tanıyanlar nezdinde, zaten hoşgörü veya mütevazı kişiliğiyle ön plana çıkan ve bir bilim adamlığı esprisine uygun yaşantısı olan "net" görünümlü bir insandır o…Akademik payenin en üstüne çıkmış, geldiği noktadan geçmişe, yani yaşadığı bir koca ömre tutulan ışıldakla, işlediği konular müthiş mesajlarla yüklüdür.Yaşanılan sıra dışı sevgi anlayışı "Canan canı istemiş vermesek olmaz, belki gücenir, istediği bir can olsun, al onun olsun, sözümü olur" Asaletli duruşa tamda iyi bir örnek oluşturmaktadır Turan Hoca… İdamlık mahkûmla bir gün veya bir haftalığına nikah kıydırdıktan sonra, teslim edilmesi örneğinde de olduğu gibi… Teskere gibi gün bile sayma ümidi olmadan, hatta ancak Ukba'dan buluşma beklentisi içinde bir ömrü harcamak… Beklemek güzel şey umut yarısı, ya bekleyememek içler acısı … İşte saf temiz Anadolu çocuklarının aşk anlayışı budur. Hemcinsini, karşı cinsten birilerini özel veya genel olarak sevmeyen insan, insan olabilir mi? Dahası, eğer inanıyorsa yaratıcısını, anasını babasını nasıl sevmez.Aslında her şey onunla başladı. O var iken hiç bir şey yoktu. O aşkı yarattı. Diğer teferruat aşk merkezli yaratıldı ve her şey oldu. Teferruat çok şeydi yaratılanların dünyasında. Ama o bir şey olan aşk, onun için tek şeydi. Turan Hoca'nın sevgi anlayışını öyle sıradan gelmiş geçmiş veya nostaljik bir serüven olarak görmemek lazım. Özel deki samimiyetin genele yansımasında da aynı duruşlar görülür. Yoksa en az 600 km mesafede ki bir düğüne koca bir otobüsle iştirak nasıl ifade edilebilir. Arkadaşlarının ellerinden alınan eğitim öğretim hakkının tekrar elde edilmesi için Dekanın odasına girerek "Adam gibi yöneticilik yapamıyorsun" diye istifa dilekçesini alma cüretinin cürümünü zaferle noktalayan gözü kara liderin bu durumu sevgi ve sorumluluk konusunda ki samimiyetinin göstergesi değil de nedir…Kişiler arası ilişkilerde bu erdemlerin kalktığı veya kaldırıldığı toplumlardaki manevi buhranların artarak büyümesi, insan nesline neler kaybettiriyor hep beraber görüyoruz.12 Eylüle ülkeyi getiren karışıklık dönemi aktörlerinin göstermiş olduğu direnç sayesinde devletin tekrar kendi eksenine oturtulma durumunun anatomisi verilmektedir kitapta. Talihsiz bir zaman vetiresinde ülke gençliğinin harcanması gibi gözleri kör eden ideolojik çalkantılar ustaca işlenmektedir. İşin fikri veya felsefi boyutu genelde bütün çıplaklığıyla ortaya konan doyurucu bir çalışmadır İnsan Gelecekte Yaşar.Saldırgan ideolojinin, parlak sözlerle bütün benliği esir eden başarısı karşısında verilen milli refleksin boyutu, tetikleyici unsura değinilmeden işleniş şekli bence noksan olan tarafıdır. Marksizm'in yayılmacı politikasına karşı ulus devletler deki özellikle başarılı olmuş karşı duruşların, ardında duran unsur da ustaca ortaya konabilirdi. Bazı referans kaynaklarının zafer için kullanılması, inanmışlık noktasında hayal kırıklığı yaşanılması gibi benzeri durumlarda insan şerefinin dumura uğratılması her daim muhtemeldir. Bu durumu "Ne zamanki dine şaşı bakmaya başladı o zaman terk ettim" kolaycılığıyla bertaraf edemeyiz. Psikolojik arka tarafta korumacılığın, gerçeklerin daha da çarpıcı bir şekilde ortaya konmasını engellemiştir. "Kimse kızmasın kendim yazdım" da müellifinin vefa gereği okuyucusunda sakladığı veya çarpıtılarak verdiği durumlar mutlaka vardır. Bu kadarı olacaktır."İnsan Gelecekte Yaşar" ın yazarı bu konuda çok ketum olduğu gözükmektedir. Meğer yakın dönem de bir siyasi anafor yaşanmıştır, o halde kişisel bir takım mahrem ilişkilerin dışındaki gerçeklerin zamana aktarılması konusunda da Turan Hoca, kişiliğine ve taşıdığı sorumluluğa uygun bir şekilde davranarak bir devre daha iyi şahitlik edebilirdi.Birkaç amatör çalışma dışında, dönemin ülkücü kesimin kendi içinde çıkan kalemler tarafında kritiği dahi yapılmamıştır. Turan Hoca'nın bu çalışması, birikimli bir o dönem aktörünün geriye dönük incelemesidir. Ve korunmacılık psikolojisi hâkim olduğu için kapalı kalan yönler aydınlanmamıştır. Bu noksanlık telafi edilmiş olsaydı çok büyük ses getireceği muhakkaktı. Vahşi kapitalizmin de en az yayılmacı Marksist hareket kadar tehlikeli bulunduğu, kitabın birçok yerinde beyan edilmektedir. Velâkin sonradan "Derin Sağ" denilen taşeron oluşumun iplerinin kimin elinde olduğu noktasında, halen uzantı durumunda olan unsurlarıyla beraber ortaya koyabilecek bir bilgilendirme çalışmasını, yazar yetkin olduğu halde esirgemiştir. Sıkıntımız esas itibariyle budur. Neden kendi tanımımızı başkasının idrak tan, insaf tan yoksun, yalan yanlış kalemlerine emanet ediyoruz. "Derin Sol" Demek kolay, birde "Derin Sağ" diyerek öz eleştiri mekanizmasını en acı verecek şekliyle de olsa incelemek, fikir veya kalem namusuna ters bir durum mu oluşturur? Bu korku niye…Bu kadar da olsa Turan Hoca o dönemin tarihinin yazılmasında çok büyük bir başlangıç yapmıştır. Her ne kadar; Teknik öğretmen, Yüksek Öğretmen ve Fen Fakültesi etrafında gelişen lokal bir siyasi mücadeleyi herhangi bir şüpheye yer vermeksizin işlemiş olsa da bu ateşin bütün vatan sathını kuşatması gibi genel sıkıntıda, genel başkanlık gibi bir görev ifa etmesi, görevi mucibince almış olduğu karar ve tedbirlerin, bağlantı kurduğu kişi ve kuruluşların anatomisinin verilmeyişi, ancak bu konuya yönelik ciddi çalışmaların gerektiği ipucunu vermektedir. Onun için Turan Hoca bu çalışmasıyla kendinden sonra gelecek araştırmacılara büyük cesaret vermiştir. O kapıyı aralamıştır.Anadolu'nun Yağız Türkmen delikanlısının, delikanlıca geldiği nokta itibariyle "Allahtan başkasına kul olmama" Öz deyişini kendi nefsinde yaşattığına şahit bir mesai arkadaşı, bir gönül dostu olarak, yitik olan delikanlılık kültürünün yazılı olarak işlenmesine bütün kalbi rikkatlerimle ve hayranlıkla katılıyorum. Karanlık yönlerin daha da aydınlanmasına katkılarını bekliyor saygılar sunuyorum. SIDDIK DEMİR.


İYİLER İYİDİR