.

.

,

,

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.































5 Mart 2009 Perşembe

ZEKİ VELİDİ TOGAN

Türk milliyetçilerinin, ülkücülerin çok iyi bilmesi gereken isimlerden biri de Zeki Velidi Togan’dır. Türk milliyetçileri onu bilmelidir; çünkü o “Umumi Türk Tarihi” alanının en büyük uzmanıdır. Türk milliyetçileri onu bilmelidir; çünkü o Başkurtların ve Türkistan’ın bağımsızlığı için çarpışmış bir istiklal mücahididir. Türk milliyetçileri onu bilmelidir; çünkü o “Türklüğün Mukadderatı Üzerine” adlı eserinde milletimizin geleceği konusunda en isabetli değerlendirmelerde bulunmuş bir fikir adamıdır. Türk milliyetçileri onu bilmelidir; çünkü o 1944’teki “Irkçılık-Turancılık” davasının en önemli sanıklarından biridir. Ve nihayet Türk milliyetçileri onu bilmelidir; çünkü milliyetçilik ve ülkücülük yolu “bilmek” ten geçer; “tarihini bilmekten, dilini, edebiyatını, kültürünü bilmekten, özellikle Türkçülüğün tarihini ve bu tarihin unutulmaz isimlerini bilmekten” geçer. Bilmeden, bilgi sahibi olmadan şuur sahibi de olunamaz, milliyetçi de olunamaz.Zeki Velidi, 1890-1970 yılları arasında 80 yıl ömür sürdü. Ama ne ömür! Bir insanın değil, en az iki insanın, belki de üç insanın yaşayabileceği bir ömür. Aksiyon filmlerine konu olabilecek kadar hareketli ve maceralı bir ömür. 20. yüzyılın ilk çeyreğinin İdil-Ural ve Türkistan tarihini onun hayatını takip ederek anlamak mümkün. 1917 Ekimi’nde Rusya’da Bolşevik ihtilali patlak verince Zeki Velidi, 29 Kasım 1917’de Başkurdistan Muhtar Cumhuriyeti’ni ilan eder ve cumhurbaşkanı olur. Ancak Rus Komünistleri sözlerinde durmazlar ve Türk ellerini işgal etmeye başlarlar. Zeki Velidi, Lenin’in, Stalin’in kızıl ordusuyla çarpışır. Yakalanır ve hapsedilir. 07 Haziran 1918’de Sultan Galiyev’in yardımıyla hapisten kaçar. Mücadele arkadaşı Abdülkadir İnan’la birlikte çarpışa çarpışa Türkistan’a çekilir. 1923’e kadar kızıl orduyla mücadele eder. Ama o aynı zamanda bir tarihçidir. Bir çarpışma sırasında gördüğü mezar taşı kıymetli bir belgedir. “Abdülkadir” der, “sen düşmanı oyala, ben taşın üzerindekileri kaydedeyim.” 1923’te İran’a geçer. Meşhed’in Ravza Kütüphanesi’ne dalar. 10. yüzyılın ilk yarısına ait çok önemli bir kaynak olan İbni Fadlan seyahatnamesinin tam bir nüshasını bulur. Sonra Afganistan ve Hindistan kütüphaneleri. Bombay’dan gemiye biniş. İstanbul, Marsilya, Paris. Dünya oryantalistleriyle tanışma ve temaslar. Yıl 1925. Türk Ocaklarının efsane başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver Maarif Vekili. Zeki Velidi Türkiye’ye çağrılır. Ankara, sonra İstanbul. Darülfünun’da tarih doçenti. Fakat Zeki Velidi’nin mekânı Süleymaniye, Nuruosmaniye, Topkapı Müzesi kütüphaneleridir. Türk tarih, kültür, dil ve edebiyatıyla ilgili Türkçe, Arapça, Farsça ne kadar yazma varsa elinden geçer. Birçok yazma eseri bilim dünyasına tanıtır. 1931 tarih kongresinde tatsız tartışmalar, Zeki Velidi’ye haksız hücumlar. 1932 Temmuz’unda ver elini Viyana! Avrupalı âlimler Viyana Üniversitesi’nde bir hoca ararken bir talebe bulurlar. Zeki Velidi üniversiteye doktora talebesi olarak kaydolmuştur. İbni Fadlan Seyahatnamesi üzerine mükemmel bir doktora tezi. 1935-37 Bonn, 1938-39 Göttingen üniversitelerinde öğretim üyeliği. 1939’da yurda dönüş ve Umumi Türk Tarihi Kürsüsü’nü kurma. 1944 olayları. Nihal Atsız, Zeki Velidi, Reha Oğuz, Hüseyin Namık, Alparslan Türkeş, Orhan Şaik, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu, İsmet Tümtürk... Türkçülük tarihinin unutulmaz isimleri. Togan’a verilen ceza 10 yıl. Temyiz bütün cezaları bozar ve Türkçüler beraat eder. 1948’de tekrar üniversite. Uludağ’da, Alp Dağları’nda kayak. Alp Dağları’ndaki turistik tesiste dizginden boşanıp etrafı kırıp dökmeye başlayan azgın atı, bir sıçrayışta beline oturarak şaşkın bakışlar arasında sakinleştiren bozkır çocuğu. İsviçre’de Freud’la komşuluk. Onlarca eser, yüzlerce makale. İşte böyle bir ömür, 13-15 Ekim 2010 tarihlerinde Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde anıldı. “Uluslararası Zeki Velidi Togan ve Türk Kültürü Bilgi Şöleni” nde Mustafa Kafalı vardı, Tuncer Baykara vardı; Gülçin Çandarlıoğlu, Abdülhaluk Çay, Rinat Muhammediyev, Dovdovn Bayar, Ferid Hakimcanov, Ahmet Nahmedov, Almas Şayhulov, Tuncer Gülensoy, Tülay Duran, Abdülkadir Donuk, Mehmet Tütüncü... vardı. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Moğolistan, Gürcistan, Tayvan, KKTC, Tataristan ve Başkurdistan’dan daha birçok bilim adamı. Zeki Velidi ve Abdülkadir İnan’ın aziz çocukları Sübidey Togan ve Yaşar İnan. Çok başarılı düzenlemelerinden dolayı Afyon Kocatepe Üniversitesi ile TÜRKSOY’u ne kadar kutlasak azdır!
Ahmet Bican Ercilasun YENİÇAĞ
Zeki Velidi Togan, 10 Aralık 1890 tarihinde Başkurt ilinde İsterlitamak'a bağlı Küzen köyünde doğdu. Daha ilk medrese tahsilini yaparken bir yandan da özel Rusça dersleri alıyordu. Öğretmen olan annesinden Farsça öğrenmeyi de ihmal etmiyordu. 1902 yılında orta tahsil için Ütek'e bulunan dayısı Habib Neccar'ın medresesine gitti. Buradaki öğrenimi sırasında Arapça dersler alarak dil bilgisini geliştirdi.1908'de köyünden kaçarak Kazan'a gelip burada özel dersler aldı. Bu arada Katanov ve Aşmarin gibi bilginlerle tanıştı. 1909 yılında mezun olduğu Kasımiye medresesine “Türk Tarihi ve Arap Edebiyatı Tarihi Muallimi” oldu. 4 yıl süren bu öğretmenliği sırasında 1911 sonlarında yayınladığı "Türk ve Tatar Tarihi" adlı kitabı sayesinde meşhur olmaya başladı. Bu eserin iyi yankıları sayesinde Kazan Üniversitesi Arkeoloji ve Tarih Cemiyeti'ne Aza seçildi.1913'te Fergane'ye, 1914'te Buhara'ya araştırmalar yapmak için gönderildi. Bu seyahat neticelerine ait hazırlamış olduğu raporlar başta Petersburg Arkeoloji Cemiyeti olmak üzere Kazan ve Taşkent Arkeoloji cemiyetleri mecmualarında yayınlandı. Bu arada Prof. Katanov'un şimdi İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü'nün esas nüvesini teşkil edecek olan kitaplarının Türkiye'ye gönderilmesine vesile oldu. Daha sonra Rus Millet Meclisi Duma'da Ufa Müslümanlarının temsilcisi olarak bulunmak üzere Petersburg'a gitti. Bilimsel çalışmalarına siyasî çalışmalarını da eklemiş oluyordu.Bu sırada Bolşevik ihtilâli patlak verince o da Türklerin durumunun düzelmesi için mücadeleye girişti. Bolşevik İhtilâli'nden 22 gün sonra 29 Kasım 1917'de Başkurt ilinin muhtariyeti ilan edildi. Örenburg'u 18 Şubat 1918'de işgal eden Sovyetler onu tutukladılarsa da 7 Haziran'da hapisten kaçtı. Başkurt hükümeti kurulduğunda Togan, Harbiye Nazırı oldu. Bundan sonra Lenin, Stalin ve Troçki ile defalarca görüştü fakat olumlu sonuç alamayınca Türkistan'a çekilip orada mücadeleye karar verdi.1920-23 yıllarında Türkistan'da amansız bir mücadeleye girişti ise de başarılı olamadı. Basmacı Hareketi'nin içinde bulundu. Türkistan Millî Birliği'nin kurucusu ve ilk başkanıdır. Paris, Londra ve Berlin'deki bir çok Orta-Asya tarihçisi onunla çalışmak istemesine rağmen, devrin Türkiye Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Fuat Köprülü, Rıza Nur, Yusuf Akçura'nın istekleri sayesinde Türkiye'den davet aldı. 20 Mayıs 1925'te geldiği Türkiye'de Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Encümeni'ne tayin edilmiştir. O zamanki Ankara'nın kitap açısından yetersiz olması yüzünden kendi isteği ile İstanbul Darülfünun'u Türk Tarihi Müderris Muavinliği'ne tayin edildi.Bundan sonra İstanbul ve Anadolu kütüphanelerinde hummalı çalışmalarına başladı. Fakat, 1932'de I. Türk Tarih Kongresi'nde tıp doktoru Reşit Galip'in sunduğu Orta Asya'da iç deniz olduğu ve bunun sonradan kuruduğu konusu hakkındaki tebliğini eleştirince, Togan aleyhine bir kamuoyu oluştu. Kendisine takınılan bu kötü tutum üzerine ülkeyi terk etme kararını verdi. 8 Temmuz 1932'de istifa ederek Viyana'ya gitti. 1935'te doktora çalışmalarını bitirdikten sonra Bonn Üniversitesi'nde, 1938'de Göttingen Üniversitesi'nde ders verdi. 1939'da Millî Eğitim Bakanı'nın daveti üzerine tekrar Türkiye'ye geldi. İstanbul Üniversitesi'nde Umumî Türk Tarihi Kürsüsü'nü kurdu.İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Türkiye'de Sovyetler aleyhine faaliyet ve Turancılık suçundan tutuklanıp mahkeme edildi. 10 yıl hapse mahkum edildiyse de Askerî Mahkeme kararı bozdu ve Togan beraat etti. 1948'de yeniden döndüğü üniversitedeki görevine ölümüne kadar devam etti. 1951'de İstanbul'da toplanan XXI. Müsteşrikler Kongresi'ne Başkanlık etti. Bu onun bilimsel alandaki şöhretini çok daha artırdı. Zeki Velidi Togan, 26 Temmuz 1970'te İstanbul'da vefat etti.
Atsız Ata'nın hocasıdır. 1944'teki davada birlikte tutuklandılar. Başkurt Türk'üdür ve Başkurtistan'ın liderlerindendir. Enver Paşa ile birlikte Basmacı Hareketi'ne katılmıştır. Kızı tarihçi İsenbike Togan, NTV Tarih'in en son sayfasında "Zamanın İzinde" adı altında yazılar yazmaktadır. Oğlu iktisatçı Sübidey Togan ise Bilkent'te hocalık yapmaktadır.

Mimar Sinan Üniversitesi'nde Prof. Dr. Z. V. Togan'ı Anma Toplantısında MSU Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu açılış konuşmasını yaparken. Merhum'un eşi Nazmiye Togan, oğlu Sübüdey Togan, Orhan Şaik Gökyay, Prof. Dr. Nadir Devlet, Prof. Dr. Ramazan Şeşen, Toplantıya katılanlar arasında (10 Aralık 1990)





Prof. Dr. Zeki Velidi Togan ile Gülçin Çandarlıoğlu (1966) Gülçin Çandarlıoğlu, Nihal Atsız ve İsmail Aka (1967)
Prof. Dr. Masao Mori, Prof. Dr. Bahaddin Ögel, Ögel'in eşi Nurten Ögel ve Gülçin Çandarlıoğlu

Çandarlıoğlu'nun hocalarından Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu ve İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih bölümündeki kıymetli meslektaşları Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Ürekli, Prof. Dr. Abdulkadir Donuk, Prof. Dr. Mustafa Kafalı ve Prof. Mehmet Saray
Mustafa Kafalı, Muammer Özergin, Erdoğan Merçil, Bekir Kütükoğlu, Sevgi Kafalı, Abdullah Emiloğlu, Gülçin Çandarlıoğlu (1967)
Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektör I. Yardımcısı Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu, meslektaşları Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız, Prof. Dr. Abdulkadir Donuk ve Prof. Dr. Mehmet Saray ile birlikte.



Hatıralar: Zeki Velidi Togan (1890-1970)

Bu yazımı, Rusları çok iyi tanıyan Zeki Velidi Togan’ın HATIRALAR adlı kitabından alınmış alıntılar ile destekledim ve yazıma da HATIRALAR adını verdim. Çünkü yazı öz olarak Togan’ı tanıtmaya bağışlanmıştır.
Zeki Velidi Togan’ın HATIRALAR’ını Türkiye’ye geldiğim ilk yıllarımda-1983’te ilk baskısından (1969) okumuştum. İkinci kez ikinci baskısından (1999), Rus-Gürcistan Savaşına neden olan, Rus işgal karakterini incelemek için 2008 yılının Ekim ayında okumuştum. Yine 2010 yılının Ağustos ayında eşim ile beraber tekrar okudum. Bu üçüncü kez okumama, Togan’ın doğumunun 120. yılı dolayısıyla 2010 yılının TÜRKSOY tarafından Zeki Velidi Togan Yılı ilan edilmesi yanı sıra Togan’a özgü etkinliklere katılma isteğim sebep olmuştu. Togan’ın sadece HATIRALAR’ını değil, TÜRKİSTAN, UMUMİ TÜRK TARİHİNE GİRİŞ, TARİHTE USUL, TÜRKLÜĞÜN MUKADDERATI gibi dev eserlerini de okumuştum. Yazdığım tüm kitaplarımda, Togan’ın bu eserlerinden alınmış alıntılar-bilgiler bulunmaktadır. Yukarıda adı geçen eserlerin, HATIRALAR’dan başkaları ikinci kez basılmamış, bu kitaplara gereksinim olduğunda hiç kuşku yoktur. Umarım bu gereksinimi Togan’ın evlatları giderir.
Destansı bir ömrün öyküsü olan HATIRALAR adlı 600 sayfalık bu kitap, Türk tarih biliminin ünlü bilgini ve gözünü dal budaktan esirgemeyen Başkurt devlet adamı Zeki Velidi Togan’ın eseridir. O daha 20 yaşındayken yazdığı “Türk-Tatar Tarihi” adlı kitabını 1911 yılında Kazan’da bastırır. Bu kitap Togan’ı tüm Türk dünyasına, Barthold (1869-1930) başta olmak üzere Rusya’daki tüm şarkiyatçılara tanıtır. Ünlü Tatar edibi ve devlet adamı Galimcan İbrahimov (1887-1938) bu kitabı takdir eder. Togan bu bilimsel emeği sayesinde tüm Orta Asya’yı gezer, araştırmalarda bulunur, ufku daha da genişler. Barthold’un himayesine erişir.
Birinci Dünya Savaşı ve bu savaşı izleyen 1917 Şubat ve Ekim Devrimleri Togan’ı ister istemez siyasi olayların koynuna çeker; devrimler Onun ulusal duygularını alevlendirir. Ünlü Tatar devrimcileri Mirseyit Sultangaliyev (1892-1940) ve İlyas Alkin’ler (1895-1938) ile tanışır ve birlikte Tatar-Başkurt bağımsızlığı uğruna savaşır. Rus yanlısı Sadri Maksudi Arsal ve Ayaz İshakıy’ların “Kültür Özerkliği” olarak tanımlanan Ruslarla beraber yaşama tezini, “Unitarist-Rus demokrasisinin hayranları” olarak eleştirir. XX. Yüzyıl başındaki Kerenskiy demokrasisinin de, XX. Yüzyıl sonundaki Yeltsin demokrasisinin de, Rus Emperyalizminin maskesinden başka bir şey olmadığını tarih kanıtlar ve Togan yine bir kez haklı çıkar. Adı geçen devrimler Onun umduklarını yerine getirmez-aldatılır-dışlanır. Adı üstünde bu zeki insan Rusların öldürmesini elbette bekleyemezdi.
Togan diyor ki: “29 Haziran 1908’de babamı bırakıp uzak şehirlere tahsile gitmiştim. Şimdi 29 Haziran 1920’de Lenin’i bırakıp aleni isyan bayrağı kaldırarak Türkistan’ın dağ ve çöllerine çekiliyordum. Belki de muvaffak olamazsak Avrupa’ya gideceğim. Belki bundan sonra hiç Moskova’yı görmeyeceğim” (Togan 1999, s: 281).
Togan Türkistan’a geçer, Türkistan Birliği’nin başkanı olma görevini üstlenir. Basmacılarla birlikte Ruslara karşı savaşır. Ünlü Özbek, Kazak aydınlarından olan Alihan Bökeyhan, Ahmet Baytursun, Şair Süleyman Çolpan ve Münevver Kari’ler ile tanışır, Enver Paşa (1880-1922) ile dostluklar kurar, el ele Ruslarla çarpışır. Karşılaştığı her insanla-her toplumla onların diliyle konuşup, onlarla arkadaşlık kurmayı bilen ve beceren bu müstesna insan, kısa bir zamanda tüm Türk dünyasında önder ve bilgin sıfatıyla ün kazanır.
Fakat, işgalci Rus ordusu karşısında Türkistan direnişi kırılır. Enver Paşa Kurban Bayramı 04 Ağustos Cuma günü Belcuvan’dan yedi-sekiz km. mesafede bulunan Çeken köyünde Ruslarla yapılan savaşta şehit düşer (Togan 1999, s: 389). O, Togan’a, “Muvaffak olmazsak hiç olmazsa cesedimi burada bırakmakla Türklüğün istikbaline hizmet etmiş olurum.” demiş (Togan 1999, s: 390), gerçekten ölümü ile amacına ulaşmıştır. Böylece Enver Paşa denilen Onun ulu adı, Rus işgaline karşı Türkistan savaş tarihiyle ebedileşir, yanı sıra bu olgu, Rusların ezeli ve ebedi Türk düşmanı olduğunun da ölümsüz kanıtı olma niteliğini taşır. Togan 21 Şubat 1923 yılında Türkistan’dan ayrılır, Afganistan-Hindistan üzerinden Avrupa’ya ve 1925 yılının Mayıs ayında Avrupa üzerinden Türkiye’ye geçer.
Yıl 1925, Temmuz ayının sonları, Kurban bayramı vesilesiyle Togan, Gazi Mustafa Kemal’i ziyaret eder. Gazi Ona: “Ne için ziyarette bu kadar geç kaldınız” der; O da: “Kapınızdan girerken cebimde Türk nüfus cüzdanı olmasını bekledim” der. Gazi gülerek pek iltifat gösterir (Togan 1999, s: 528). Artık Togan Türkiye’dedir, profesör unvanıyla İstanbul Üniversitesinde bilimsel çalışmalarına hız verirken, vatanı İdil-Ural’ın kara kaderinin kaygısı da Onu rahat bırakmaz… Yıl 1932, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nde (1935’ten sonra Türk Tarih Kurumu) cereyan eden, Türk tarihiyle ilgili yanlış-istenilmeyen bir tartışma sonucu, Togan haklı olduğu halde, üniversitedeki görevini bırakıp Avrupa’ya gitmek zorunda kalır. O Viyana Üniversitesine girer, üniversite tahsilini ve doktorasını burada 1935 yılında bitirip, 1939’da Türkiye’deki görevine döner (Togan 1999, s: 118).
Yıl 1941 Haziran ayının 22. günü Alman-Rus Savaşı başlamıştır. Bu savaşı Almanlar kazanmış olsaydı, bu kazanç her şeyden önce Kuzey ve Doğu Türklüğünün kurtuluşu olacaktı. Togan olası bu gerçeği görür ve umutlanır. Bu umut gereği Togan, 1943 yılında Almanya’ya giderek İdil-Ural esirleriyle görüşür. Fakat O, bu haklı umudundan dolayı Türkiye’de suçlu bulunup 15 ay hapsedilir-yargılanır. İkinci Dünya Savaşının hemen bitiminde-1945’te hapsedilen Togan’ın, hapis hayatını ölüm beklentisiyle geçirmiş olduğunda hiç kuşku yoktur. Çünkü o zaman zafer sarhoşluğuyla çığlık atan Stalin’in, “Milliyetçi-Türkçü” damgası vurulmuş herkes için “öldür!” buyruğu verdiği bir devirdir. Stalin’den korkan İsmet İnönü, Stalin’in “şan ve şerefi”(!) uğruna Zeki Velidi Togan’ı kurban edebilirdi. Fakat Türkiye’deki başında Nihal Atsız’ın (1905-1975) bulunduğu Türkçülerin azimli girişimi, bu ulu Türkçünü ölümden kurtarır. O zaman Türkiye dışında, İdil-Ural ve Türkistan’daki tüm Türkçülerin Stalin temizliği sonucu 1937-38 yıllarında yok edildiği bir devirdi. Türkiye’deki Togan’a ve Türkçülere yönelik Rus baskısıyla yapılan bu utanç veren uygulama, İkinci Dünya Savaşının tekrar yazılmasını, Adolf Hitler’in Rus karşıtı kahraman ilan edilmesini zorunlu kılmaktadır. Zaten İkinci Dünya Savaşını sonuçlandıran-Berlin’i yenilmeye, Moskova’yı yenmeye hazırlayan Şubat 1945 Yalta Konferansı’nın tarihi bir hata olduğu çoktan anlaşılmıştır. ABD Başkanı Bush İkinci Dünya Savaşı bitiminin 60. yıl dönümü dolayısıyla yaptığı Avrupa-Moskova ziyaretinde, Baltık ülkelerindeki bir konuşmasında, “Yalta Konferansı tarihi bir hata idi” demiştir.
Karakter yapısı ikiyüzlü-hilekar ve sinsi olduğu için, Rusların gerçek kimliğinin bilinmesi zor-aldatıcıdır. Rusları doğru tanımak için ya uzun bir süre beraber yaşamak veya onlara özgü başkalarının yazdığı eserleri okumak gerekmektedir. Togan’ın HATIRALAR’ı Rusları tanıtan en güvenilir kaynaktır ki, O bunları bizzat yaşayarak öğrenmiştir. Diğer eserleri ise Türk tarihinin ilk kaynaklarından sayılır.
Togan diyor ki: “Rus’un bütün komşu milletleri parça parça yapıp yutma ve vampir şeklinde büyüme istidadı, Rusya’nın bütün komşularını korkutuyor. Çünkü Rusya siyaseten, o olamadığı takdirde, kültür bakımından bütün komşularını yutma yolunu tutmuştur.” (Togan 1999, s: 495).
Togan diyor ki: “Berlin’de tanışmış olduğum Lehistan telgraf ajans muhabiri Mösyö Stempovski benim için başka bir plan kurmuştu. Dedi ki: “Baltık devletleriyle Kafkas, Türkistan ve Ukrayna arasında Rus istilasına ve yutma siyasetine karşı bir ittifak vücuda getirmek lazım. Bir enstitü kurarız ve mecmua çıkarırız.” (Togan 1999, s: 476).
Togan’ın benimsediği bu plan bugün de geçerlidir. Bu konuda bir enstitünün kurulması, bir mecmuanın çıkarılması, benim bildiğime göre, günümüzün en önemli siyasi gereksinimidir. Bilhassa Türkiye ve Kafkaslar gibi Rus işgaline açık ülkeler için bu tür tedbirler zorunludur.
Togan uyarıyor: “Rusya’nın emeli ancak işgaldir.” (Togan 1999, s: 423).
Rus cinayetine yeni bir örnek: Yıl 1940, Katin ormanlarında 22 bin Polonyalı askere uygulanmış soykırım, nasıl Moskova’nın buyruğuyla yapılmışsa, bu yıl buraya ziyarete giden 96 kişilik Polonyalı devlet büyüklerinin 10.04.2010 günkü “uçak kazası” da Moskova’nın bilgisi dahilinde yapılmış “İkinci Katin Soykırımıdır”. Bu soykırımı incelemek için kurulan ekibin başına Putin’in getirilmesi ise, cinayeti cinayet ile gizleyen ikinci bir Rus cinayetidir. Ruslar çıkarları ve işgal eylemleri söz konusu olduğunda-yararlı olacağına inanırlarsa, anaları ile zina etmekten de hiç çekinmezler. Bunun gibi sürekli tekrarlanan sayısı meçhul Rus cinayetlerini araştırmak, karşı tedbirler almak, hiç kuşkusuz Rus işgalinden sakınmanın ön koşuludur.
Togan’ın İbn Fadlan ve İbn al-Faqih’ı bulduğunu duyan Alman bilgini Prof. Marquart, Togan’a, “Aman bunlar Rusların eline geçmesin, tahrif ederler. Geçen asır Göttwold vasıtasıyla ellerine geçen bazı Doğu yazmaları Ruslar aleyhine bazı kayıtlar ihtiva etmiş olduğundan imha etmişler. İbn Fadlan’la İbn al-Faqih’in başına bir şey gelmesin.” demiş. (Togan 1999, s: 475). Rusların tarih ile oynaması bir rastlantı veya sadece geçmişe özgü bir durum değildir. Gerçeği bozmak Rusların kanında vardır. Togan’ın HATIRALAR’ı Rusça ve Başkurtçaya çevrilmiş olup, bu çevride Togan’ın 1943 yılında Almanya’da Başkurt esirleriyle görüşmüş olduğu konu kitaptan çıkarılmıştır. Yani Ruslara göre, Togan Almanya’ya gitmemişmiş.
Togan diyor ki: “Bizim nesil belki muvaffak olmayabilir, bunu bile bile kıyam hareketini devam ettirmeliyiz, çünkü Orta Asya meselesi bir gün cihanşümul meselelerin birisi olacaktır. O gün bizim bugün yaptığımız mücadele bir temel teşkil eder.” (Togan 1999, s: 434).
İnsanlığın işgal eylemini tiksintiyle algıladığı günümüz dünyasında bile, Ağustos 2008 yılında Rusya’nın ani olarak Gürcistan’ı işgal etmesi bir rastlantı değildir. Bu eylem Rusya’nın doğasının gereğidir. Ruslar zaman zaman işgal eylemiyle açlığını giderir, kanlarını harekete geçirir, aksi halde kalpleri durur. Çünkü Ruslar, yaradılışından beri ancak işgal ile günümüze kadar varlığını koruyabilmiş vampir bir ulustur. Zaman zaman kan içmediği halde Rusların midesi çalışmaz. Ruslar Moskova yöresindeki bataklık ininden çıkıp, günümüze kadar yaşayageldiyse, bu 1000 yıllık ömür-kan ile beslenegelmiş vahşi yırtıcı bir ömürdür. Ruslar kimlerin kanını içmedi ki? … Bilhassa İdil-Ural halklarının kanı Ruslar için çok tatlı ve besleyici geldi; İdil-Ural doğasının olağanüstü zenginliği onlar için çok çekici idi.
Togan’ın, “Orta Asya meselesi bir gün cihanşümul meselelerin birisi olacaktır.” dediği gibi, bugünkü İdil-Ural meselesi de bir gün cihanşümul meselelerin birisi olacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın, İdil-Ural’ı geçmişte Korkunç İvan nasıl yutamadıysa, Stalin nasıl yutamadıysa, bugün Putin de elbette yutamayacaktır. Tatarlar-Başkurtlar, zalim bir sömürgecinin 458 yıllık esirliğinden sonra, bugün yine var ise, bu onların kesintisiz yaptığı siyasi ve silahlı savaşlarının yanı sıra olağanüstü dayanma gücünün-sabrının sonucudur; vatanlarına-ulusal benliklerine bağlılıklarının sonucudur.
Bir Başkurt şarkısı:
Başkurdistan-Gülistan,Burada doğmuş-Burada büyümüş,Başkurt denilen arslan!
İklil KURBAN
Oxunma sayı: 165



Ord. Prf. Dr. AHMET ZEKİ VELİDİ TOGAN’IN

HAYATI MÜCADELESİ VE LİDER KİŞİLİĞİ



Derleyerek Hazırlayan: Cengiz ASLAN

Milli Kütüphane / Araştırmacı


Tarih; insanın, toplumun, milletlerin ve tarih belgelerine yazılmış kişilerin eylemlerinin ve eserlerinin incelendiği bilim dalıdır. Türk tarihi incelendiğinde görülecektir ki Türkler, insanlık tarihinin çok geniş coğrafyalarını, kültürlerini ve medeniyetlerini etkilemiştir. Yaşa, yaşat ve yücelt felsefesine genetik olarak bağımlı, uzlaşmacı, özgürlükçü ve takva sahibi Türk milleti, medeniyetlerin zirvesinde haklı bir hakmiyet kurmuş ve insanlığın ve alemlerin Allah'ın adaleti ile yönetilmesi ülküsünden gücü oranında taviz vermemiştir. Bu nedenle Türkler, emperyalizmin ve latin haçlılarının kin, nefret ve intikamına karşı her asırda bir çok kez direnme ve özgürlüğünü sürdürme savaşımı vermiştir. Bu savaşların bilinen ve bilinmeyen kahramanları vardır. Bunlardan en yagın blinen ve Türk tarihinin,Türkoloji biliminin ve Avrasya Türk birlği siyasetinin köşe taşlarından Ahmet Zeki Velidi TOGAN hakkında Türk dünyasını bilgilendirmek ve bilinçlendirmek düşüncesiyle bu biyografik makale hazırlanmıştır.
Togan’ı tanımak için onun hayatının dönemlerini ve fikirlerini bilmemiz gerekir. “ …. Zeki Velidi Togan belli bir bütünlük arzeden, genel olarak tarihçi kimliği ve özellikle Türk tarihine yaklaşımlarıyla (….) bilimselliğe verdiği önem, evrenselci bir medeniyet yaklaşımı, tarihin sosyal, ekonomik ve siyasi bir tekamül olarak algılanması, Türk tarihinin bir bütün olarak ele alınması ve bu bütünlüğün dahili tekamüliyetine vurgu, onun bilisel kavrayışının temel unsurlarını oluşturmaktadır. Bu kavrayışın arka planında bir yandan Rus müsteşrikler okulunun diğer yandan da Rus devrimci sosyalist yazınının izlerini tespit etmek mümkündür. Ancak bu bütünün temel eksenini onun kendine özgü milliyetçiliği ve siyasi Türkçülüğü oluşturmaktadır. Togan Türklüğü her şeyden önce en geniş coğrafyası içinde dikkate almaktadır. (…) Zeki Velidi’nin eserleri bir bütün olarak incelendiğinde Türk tarih tezi karşısındaki üstünlüğü bir yana, Köprülü’nün yaklaşımına kıyasla da belli üstünlükler taşıdığını(…) söylemek mümkündür. ”
Togan yalnızca bir tarihçi değil, siyasetçi, toplum önderi ve devlet adamıdır. Onun mücadelesi, fikirleri ve ideali, gençliğimiz için, geleceğimizin daha sağlam temellere dayanması için, Türk Cumhuriyetleri ve Topluluklarının yarınları için iyi bilinmelidir. Togan’ın mücadele azmi ve kararlılığı ise Türk Dünyasının bilim ve siyaset insanlarına örnek olacak düzeydedir.
Zeki Velidi Togan 10 Aralık 1890 Başkurdistan’ın İsterlitamak ilinin İşimbay kazasına bağlı Küzen Köyü’nde doğdu ve 26 Temmuz 1970’de İstanbul’da ebediyete kavuştu.
Ancak o hiç unutulmadı ve sonsuza kadar da unutulmayacaktır. Çünkü onun bıraktığı iz ve eserleri ölümsüzlüğünü sağlamıştır. Zeki Velidi Togan [Başkurtça: Әхмәтзәки Вәлиди, bazen Validov]’ın bilim adamı kimliğinin yanı sıra Türkologlu ve ideolojik kuramcılığı da üzerinde durulması gereken özeliklerindendir. Diğer bir önemli niteliği de çok fazla bilinmese de, folklorculuğu ve müzik sevgisidir. O, Türk olan ve Türke ait tüm değerleri öğrenmek ve öğretmek isteyen kahraman bir âlimdir.Bolşevik Rus devrimi sırasında Başkurtların egemenlik ve bağımsızlık hareketine katılması ve önderlik etmesi, devlet adamı kişiliğinin ve cesaretinin toplumsal birlik ve beraberliğin sağlanması noktasında ne kadar önemli olduğunu ispatlamaktadır.Rusya'da iken Validov soyadını kullanmış olan Zeki Bey, Türkiye'ye geldikten sonra Togan soyadını almıştır.
Togan’ın Başkurdistan yıllarını incelediğimizde görülecektir ki, o çok iyi eğitim almış ve ilköğrenimi yıllarında, bir yandan özel Rusça dersleri almış ve aynı zamanda öğretmeni olan babasından da Farsça’yı öğrenmiştir. 1902’de orta öğrenim için Ütek'te bulunan dayısı Habib Neccar'ın medresesine kaydolmuştur. Buradaki öğrenimi sırasında Arapça dersleri alarak Türkçe’nin yanı sıra Rusça, Farsça ve Arapça dil bilgisini geliştirmiştir. Togan’ın gençlik yılları bilim ile siyaseti bir arada temsil etme mücadelesine giriştiği yıllardır. Kendi milletinin tutsaklığına göz yummamış fakat ilimi gelişimini de ihmal etmemiştir.

1908'de Kazan'a yerleşerek burada akademik kariyer yollarını araştırdı. Bu girişimleri sırasında Sagay Türkü olan Prof. Nikolay Katinov ve Türkolog Nikolay İvanoviç Aşmarin gibi bilginlerle tanıştı. 1909 yılında mezun olduğu Kasımiye medresesine ‘ Türk Tarihi ve Arap Edebiyatı Tarihi Muallimi ‘ olarak atandı. 4 yıl süren bu öğretmenliği sırasında ‘ Türk ve Tatar Tarihi ‘ adlı kitabı sayesinde meşhur olmaya başladı. Bu eseri ile bölge akademisyenlerini etkileyerek Kazan Üniversitesi Arkeoloji ve Tarih Cemiyeti üyeliğine seçildi. Kazan Üniversitesinde tarih, arkeoloji ve etnografya araştırmalarıyla bilim çevresinde adını duyurdu.
Üniversite görevlendirmeleri ile 1913 yılında Fergana'da, 1914 yılında Buhara'da tarihi araştırmalar yaptı. Fergana'da , Yusuf Has Hacib'in 11. yüzyıla ait ‘ Kutatgu Bilig’ adlı eserinin bir elyazması nüshasını ortaya çıkardı. Bu araştırmalarına ilişkin olarak hazırlamış olduğu raporlar başta Petersburg Arkeoloji Cemiyeti olmak üzere Kazan ve Taşkent Arkeoloji dergilerinde yayımlandı. Bu arada Prof. Katanov'un şimdi İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü'nün esas nüvesini teşkil edecek olan kitaplarının Türkiye'ye gönderilmesine vesile oldu.
1916 yılına kadar üniversite öğretim üyeliğini sürdüren Togan, Bolşevik Rus Devrimi sürecinde İdil-Ural bölgesini siyasi olarak temsil etme idealine yönelik olarak Rus Millet Meclisi Duma'da, Ufa Müslümanlarının resmi temsilcisi statüsü ile Petersburg'a gitti. 1917’de Duma’da kurucu meclis üyesi oldu. Buradaki çeşitli toplantılara katıldı fakat umduğu ilgi ve temsil yetkisini gerçekleştirme imkânı bulamadı. Sultan Galiyev, Mollanur Vahitov ve İlyas Alkin ile birlikte 29 Kasım 1917 tarihinde Başkurdistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilan ettirdi. 18 Şubat 1918’de Orenburg'u işgal eden Bolşevik Rus kuvvetleri tarafından tutuklandı ve hapsettirildi. 7 Haziran 1918 tarihinde hapisten kaçarak halkı örgütlü mücadeleye teşvik etti. İdil-Ural Silahlı Kuvvetlerinin Harbiye Nazırlığına atandı. Silahlı direniş hareketinin lideri olduktan sonra Lenin, Stalin ve Troçki ile özerklik ve federasyon konusunda görüşmelere katıldı. Bu görüşmelerden olumlu sonuç alamayınca Türkistan'da örgütlenen Basmacılar ile birlikte ulusal bağımsızlık mücadelesi için cephe çalışmalarının organizasyonunda görev aldı.
Akademik kimliğinin önünü geçen milli siyasi faaliyetleri nedeniyle 1918-1920 yılları arasında Stalin, Lenin ve Troçki’den oluşan devrim kadrosu liderleri içerisinde yer almadı ancak, Başkurdistan ve Kazakistan özerk yönetiminin kurulmasında etkili oldu. Bu özerk yönetimlerin dışişleri komiserliğini yaptı.
1921-1923 yılları arasında siyasi ve askeri direniş harekatlarının Türkistan'da milli kuvvetlere dönüştürülmesi için ölümcül bir mücadeleye girişti fakat çevresindeki liderlerin Rus oyunlarına ve baskılarına direnememesi soncunda gizli faaliyet yürütmek zorunda kaldı. Basmacı Hareketi'nin Türkistan Millî Birliği'ne dönüştürülmesinde görev alarak kurucusu ve ilk başkan seçildi. Basmacıların milli birlik ve topyekün seferberlik savaşı kararı alamaması üzerine, Türkistan’da mücadele etme imkânı bulamadı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin daveti kabul ederek, akademik ve siyasi birikimi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş çalışmalarına katkı sağlamak için Afganistan ve İran üzerinden Avrupa’ya geçti ve 20 Mayıs 1925 tarihinde Türkiye’ye geldi.
Türkistan tarihi üzerine çalışma yapmak için Avrupa üniversitelerinden davet almasına rağmen, Türkiye Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Fuad Köprülü, Rıza Nur, Yusuf Akçura'nın istekleri doğrultusunda Türk vatandaşlığına girdi.
Türkiye'de, Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Encümenliğinde görev aldı. Akademik çalışmalarının yeterli düzeyde kaynakla desteklenmesi için kendisinin isteği doğrultusunda, İstanbul Darülfünun'u Türk Tarihi Müderris Muavinliği'ne tayin edildi. Burada genel Türk tarihi dersleri verdi.
İstanbul ve Anadolu kütüphanelerinden yararlanarak bilimsel çalışmalarını sürdürdü ve 1932 yılında ‘ I. Türk Tarih Kongresi 'nde tıp doktoru Reşit Galip'in sunduğu “Orta Asya'da iç deniz olduğu ve bunun sonradan kuruduğu” konulu tebliğini eleştirince, Togan aleyhine akademik çevrede dışlayıcı bir kamuoyu oluşturuldu. Bu dışlamacı yaklaşıma tepki göstererek 8 Temmuz 1932 tarihinde Viyana'ya gitti. 1935 senesinde Viyana Üniversitesi'nde ‘ İbn-i Fadlan’ın Seyahatnamesi ‘ tezi ile felsefe doktoru unvanı aldı.
1935-1937 yılları arasında Bonn Üniversitesi'nde, 1938-1939 yılları arasında Göttingen Üniversitesi'nde profesör olarak “ Türk Tarihi ve Felsefesi” derslerini verdi. 1939 yılında Millî Eğitim Bakanı'nın daveti üzerine tekrar Türkiye'ye geldi. İstanbul Üniversitesi'nde Genel Türk Tarihi Kürsüsü'nü kurdu.

1944 yıllarında pan-Türkistlik veya Turancılıkla suçlanarak Türkiye’de Sovyetler aleyhine faaliyet ve Turancı örgütlenme suçundan tutuklanıp mahkeme edildi. Irkçılık-Turancılık davası sonucunda haksız ithamlar ile 10 yıl hapse mahkûm edildiyse de, Askerî Mahkeme kararı bozdu ve Togan beraat etti.

1948 yılında üniversitedeki görevine yeniden döndü ve 1951 yılında İstanbul'da toplanan “ XXI. Şark Bilimleri Kongresi”ne başkanlık yaptı. Bu kongredeki başarısı onun akademik çevrelerdeki bilim adamı kimliğini ününü artırması ile sonuçlandı. 1953 yılında İstanbul Üniversitesinde “ İslam Tetkikleri Enstitüsü'”nün kuruculuğu görevini üstlendi. 1967 yılında kendisine Manchester Üniversitesi tarafından bir onur doktorası verildi.Zeki Velidi Togan'ın 337'den fazla yayınlanmış çalışması bulunmaktadır.

İlmî araştırmalarında, gezilerinde, gördüğü bulduğu her tarihî kaynağı (vesika, yazma eser, minyatür vb.) dünya ilim âlemine tanıtmak en büyük özelliği idi.Yaklaşık 40 ciltlik yayınlanmış müstakil kitabı vardır. Bunların 12 adedi hacimli birer eser iken 10'dan fazlası üniversitede okuttuğu derslerin basılmış notlarıdır. Diğerleri ise küçük büroşür-kitapçık türü yayımlardır. Yayınladığı ilk kitabı Türk ve Tatar Tarihi adlı eseri, kendisinin Kazan ve Rusya'da yeniden tanınmasına yol açtı.
Öte yandan Tarihte Usul, Türkiye'de tarih bilimi için yazılmış ilk metod kitabıdır. “Umumî Türk Tarihine Giriş” adlı eseri sahasında tek olduğu gibi Türk tarihinin genel çerçevesini çizmesi açısından prestij bir eserdir.Harezmce Tercümeli Mukaddemetü'l-Edep, Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi, On The Miniatures In Istanbul Libraries, Hatıralar, Oğuz Destanı, Kur‘an ve Türkler onun ilminin yüksekliğini gösteren en güzel delillerdendir.

Ölümünden bir sene önce yazdığı hatıraları, hayatı boyunca yaptığı mücadeleleri anlatmasının yanında, yakın tarihimiz için de çok önemli belge ve tahllileri kapsamaktadır. Millî destanlarımız arasında yaralan “Oğuz Destanı” gibi bir kültür hazinesinin yayınlanması şüphesiz Türk ilim alemi için iyi bir kazanç olmuştur.Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi adlı eserde, Orta Asya'daki Türk illerinin yakın dönem tarihi ve istiklallerinin kaybedilişi anlatılmıştır. Türklüğün Mukadderatı Üzerine adlı eserinde de, dünya Türklüğünün bugünkü durumu ve geleceği hakkında görüşlerini açıklamıştır. Baskıları yapılan üniversitede okuttuğu ders notları ise genel olarak Moğallar devri Türk Tarihi, Moğol İstilası, Cengiz Han ve Timur dönemlerini ihtiva etmekte ise de, yine üniversitede okuttuğu Karahanlılar Devri, Başkırtlar Tarihi, Asya Tarihi, XIX. ve XX. yüzyıllarda Orta ve Önasya'da fikir ve kültür hayatı gibi konulara da ilgilidir.

Yerli yabancı ilmî araştırma dergilerinde 91 makalesi yayınlanan Togan, bunların yaklaşık 20'sinde konu araştırması yapmıştır. Çok büyük çoğunluğunda da en belirgin özelliği olan kaynak tanıtımını ele almıştır. Bu özelliklerinden dolayıdır ki, bilhassa oryantalistler arasında bilim otoriteleri arasında yer almıştır. 14'ten fazla olan eleştiri yazılarında ise Batı ilim âleminde yapılan çalışmaları, Türkiye'ye tanıtma gayesini gütmüş, ayrıca gerekli kriterlerini yapmaktan geri kalmamıştır. İlmî dergilerde çıkan makalelerinin yaklaşık yarısı yabancı dildedir. Bunlardan İngilizce, Almanca, Fransızca gibi popüler batı dillerinin yanında, Rusça ve Farsça kaleme alınanlar da vardır. Milletler arası kongrelerde merhum hocanın sunmuş olduğu 9 tebliğin kongre zabıtlarında basıldığı görülmektedir. Bu tebliğlerin hepsi hocanın uzmanlık alanı ile ilgilidir ve onun çalışma şekli olan belge tanıtımını ihtiva etmektedir. Sunulan tebliğlerin hepsinin milletlerarası kongrelerde oluşu, ayrıca İngilizce, Almanca ve Fransızca gibi popüler batı dillerinde yayınlanması dikkat çekicidir.

Milletlerarası ilmî ağırlığı olan 4 ansiklopedide 39 madde Togan tarafından telif edilmiştir. Bunların yine çoğu yabancı dilde, diğerleri Türkçe'dir. 12 madde biyografi, iki Başkurt ve Hazar gibi Türk kavimleri, diğerleri ise coğrafî mekân (şehir, nehir vb. gibi) hakkındadır. Arapça ve Farsça tarihî kaynakların ışığında yazılmış olan söz konusu maddelerde ilgili olan bütün batı literatüründen de faydalanılmıştır. Bu konuların hepsi Orta Asya tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Aylık ve haftalık yayınlanan dergilerde yaklaşık 109 makaleyi kaleme almıştır. 1940'lı yıllara kadar bu tür dergilerde ilmî konuları ele almaya çalışan Togan, sonraları siyasî görüşlerini ve bazı konularda fikirlerini, ilmi ve siyasi kişilere cevaplarını, hatıralarını da yazmıştır.
Günlük yayınlanan gazetelerde ise merhum hocanın 48 makaleyi kaleme aldığı anlaşılmaktadır. Çoğunlukla kendi fikirlerini içereneden bu yazılarında zaman zaman tarihî konulara inerek, onların sayesinde geleceğe ışık tutmak, Türk milletine ders vermek istemiştir. Milletlerarası kongreleri de gazete yazılarında işleyerek yine Türk kamuoyunu bunlardan haberdar etmeye çalışmıştır.

Kamuoyunda yanlış aksettirilen bazı konularda da inandığı gerçekleri açıklamaktan geri kalmamıştır. Zeki Velidi TOGAN’ın uzmanlık alanı olan “ İslamiyet’ten sonra Türk ve Moğol Tarihi “ konusunda, İslam bilginleri hakkında hazırlanmış fakat yayınlama fırsatını bulamamış çalışmaları ise, Timur ve Oğulları Tarihi, El-Birunî'ye dair, Başkırt Tarihi, Ali Şir Nevaî: Hayatı ve Eserleri, Reşideddin: Hayatı ve Eserleri, Sakaların Tarihi, Türklerin Menşe Efsaneleri, Resimlerle Türkistan bunlardan bazılarıdır.

Togan’ı pek çok bilim insanından ayıran temel özelliği ise siyaset ve strateji bilgisinin üst sevide olmasıdır. Bu özelliği nedeniyle siyaset ve bilim çevrelerinde kimi zaman Turancılıkla suçlanmıştır. Ancak bilinmelidir ki, o gerçek bir Türkbirlikçi alim ve devlet adamıdır. Turancılık ise suç değil, ona göre doğal bir haktır. Bu hakkı kullanmak için, Türkiye ve Türkistan’ı demiryolu ve karayolu ile birbirine bağlamak hayalini gerçekleştirmeye yönelik fedakarca çaba göstermiştir.

Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’a ait yaklaşık dört yüze yakın yayın vardır ve yayınların büyük kısmı makaledir. Onun ilk eseri 1910’da yayımlanan ‘ Türk Kavimlerinde Dört Mısralı Şarkılar ‘ dır. Umumi Türk Tarihine Giriş ve Tarihte Usul ve Türklüğün Mukadderatı gibi önemli eserler yayımlayarak Türk tarihine ve Türkiye Cumhuriyeti tarih derslerine yeni bakış açıları getirmiştir. İlmi, siyasi ve fikri mücadelesi ile Togan “ mücadele ve inaç “ adamı tanımlamasını hak etmiş kahraman bir âlimdir. Kızı İsenbike Togan babası hakkındaki hatırasında, “…Babamı tanyanlar onun farklı tavırlarını hatırlarlar. Ve hatta bazen bu konularda birçok hikâye anlatırlar. Ama bu hikayelerin özünde onun farklılığı, değişikliği vurgulanır. Ben, babam kendi öneine inandığı için ve kimseye benzemek zorunluluğu hissetmediği için böyle farklı davranıyor diye düşünüyordum. Bu davranışların içindeki yalnızlık faktörünü daha yeni yeni anlıyorum. (…) Babam doğduğu yerlere çok bağlı idi, bazen bir türkü söyler ve gözünden yaş gelirdi. “

Gerçekten de Zeki Velidi Togan, milletine mal olmuş geleneklerini yaşayan ve ilkelerinden taviz vermeyen fakat son derece hoşgörülü bir karaktere sahipti. Türk-İslam mefkûresine özünden bağlıdır. O gençlik yıllarından beri başta Babası Ahmet Şah’ın çevresindeki cahil ve mutaassıp mollalar dahil, kadimciler ile işbirliğinden kaçınmış ve ceditçiler ile muasır Türk ülküsü ve uygarlığının doğması için mücadele etmiştir. Yüksek dini eğitim almasına rağmen, milliyetçilik, sosyalizm ve kapitalizm gibi akımları araştırmış ve Türklerin bağımsızlığı için ihtiyaç duyulan fikir ve siyasi birliğin Kırım, Kazan, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek ve Türkmen gibi ayırıcı, bölücü ve kavmiyetçi yapısından kurtarılması için gerektiğinde cephe mücadelesi vermiş ve Türklerin egemenlik ve bağımsızlık gibi temel ortak sorunlarının, Türk birliği kararlılığı ve ortak mücadelesi ile çözümlenebileceğini çok iyi kavramıştır.
Bu mücadelesini Türkiye’deki Türkçü, milliyetçi ve maneviyatçı onlarca dergide yayımladığı makalelerle sürdürmüş ve yüzlerce gencin kendisi gibi ilim şahsiyeti ile yurtseverliğini birleştirmesine öncülük etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi kurumlaşma stratejilerine yön veren Toğan, doğu Türklüğünün yeniden devletleşmesi idealinden ölene kadar vaz geçmemiş ve onun yolundan giden yeni nesil tarihçilerin yetiştirilmesine yol açmıştır. Bolşevik Rus diktatörlüğünün Stalin tarafından ele geçirilmesi sonrasında fikri mücadelesini sürdürme kararını şu sözlerle ortaya koymuştur: “ Samimiyetsiz maskeli diktatörün insanın şahsiyet ve iradesiyle oynamasından şikayet eden arkadaşlar, parti içinde baş gösterecek müthiş terörden haber veriyorlar. Onlar gibi bir gün sizin başlarınızın uçmasından korkarım. Ben kafamı ne zaman uçuracaklar diye bekleyip oturamadım. Ölsem de açık mücadelede ölmeliyim “ diyerek, Sibirya’dan Türkiye’ye kadar Türk Birliğini örgütleme çabası ile bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesine teşvik ediyordu. ‘ Türkistan Milli Birliği ‘ adı altında örgütlenmeyi başlatanların ve hatta savaşanları fikir liderliğini üstlenmişti.

Ahmet Zeki Bey, Türkistan’ın Rus müstemlekeliğinden kurtularak bağımsız olmasını sağlayacak ilklerin yasalaşmasını ve bunun Rusya tarafından kabul edilmesini istiyordu. Siyasi hayatını buna adamıştı. Başkurdistan’ın Başkenti Ufa’da Kültür ve Ulusal Siyaset Bakanlığı tarafından Ahmet Zeki Velidi Togan adına bir müzesine açılmış ve Türkleri yetiştirdiği önder, alim ve siyaset adamımızın ilmi ve siyasi mücadelesi eserleri ile ölümsüzleştirilmiştir.
Ceditçi aydınlanmanın öncüsü olan Musa Carullah Bigiyev’in İslami ekolü içerisinde sayılan ve İsmail Gaspıralı’nın ‘ dilde, fikirde, iş’te birlik ‘ idelojini hayatına tatbik eden gerçek aydın ve önder bir kişiliktir Zeki Velidi Togan. İlmi ve siyasi mücadelesini özgürce birleştirerek hem medresede hem de cephede savaşan Türk bilim adamı üzerine bir araştırma yapılsa, hiç şüphesiz Zeki Velidi Togan ilk sırada yer alır.

Yararlanılan Kaynaklar:
--www.nadirkitap.com/tarihte-usul-a-zeki-velidi-togan-a-zeki-velidi-togan-kitap317600.html -
-- Türk ve dünya ünlüleri ansiklopedisi :kişiler, dönemler, akımlar, yapıtlar. -- İstanbul : Anadolu Yayıncılık, [1984?].
--Türkiye edebiyatçılar ve kültür adamları ansiklopedisi /[hazırlayan] : İhsan Işık. -- Ankara : Elvan Yayınları, 2009.
-- Ölümünün yirmidördüncü yılında Ahmet Zeki Velîdî Togan'ı anma münasebetiyle -- İstanbul : Türk Ocakları İstanbul, Bakırköy, Fatih, Kadıköy Şubeleri, 1994
-- Zeki Velidi Togan /Alişan Satılmış -- Ankara : Alternatif Yayınları, 2003
-- guneyturkistan.wordpress.com/.../zeki-velidi-togan-ve-putin-rusyasi/

Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’ın Öğrencisi
Gülçin Çandarlıoğlu,
29 Mart 1942’de Eskişehir’de doğdu. Babası Antalyalı Muharrem Seyfettin Çandarlıoğlu, annesi Romanyalı Zekiye Artam’dır. 1954 Dumplupınar İlkokulu, 1957 Eskişehir Kız Ortaokulu, 1960 Üsküdar Kız Lisesi mezunudur.1964 Haziranında Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünden mezun oldu. Kasım 1964’de aynı fakültenin Umumi Türk Tarihi kürsüsüne asisitan oldu. 1967’de “Sarı Uygurlar ve Kansu Bölgesi Kabileleri” adlı tezi ile doktor oldu.Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Prof. İbrahim Kafesoğlu ve Prof. Dr. Bahaeddin Ögel’in rehberliğinde çalıştı.1968-1969 ders yılı Formoza’da 1969-1970 ders yılı Japonya’da araştırmalar yaptı ve Gök-Türk tarihi ve dili uzmanı Prof. Dr. Masao Mori ile çalıştı.1971 yazında Londra British Museum kütüphanesinde çalıştı.1973’te “Ötüken Bölgesindeki Büyük Uygur Kağanlığı” isimli tezi ile doçent oldu. 1975’te 3 ay, 1980'de 6 ay,1981’de 3 ay Almanya’da araştırmalar yaptı.1982’de “Orta Asya’da Timuriler, Çin’de Ming Münsabetleri (Ch’en Ch’eng elçilik raporu) isimli takdim tezi ile profesörlüğe yükseltildi.İslam öncesi Orta Asya Türk Tarihi uzmanıdır.Bildiği yabancı diller İngilizce, Almanca, Rusça, Farsça, Arapça, Çince, Japonca ve Türk lehçeleridir.1964-1986 yılları arasında aynı kürsüde görevine devam etti.Ekim 1986’da Mimar Sinan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü profesör kadrosuna atandı. Tarih Bölümünü kurdu. Şubat 1989, Mart 1995 tarihleri arasında aynı fakültede dekanlık görevini yürüttü. Tarih bölümünde Tarih Metodu, İslam Öncesi Türk Tarihi, İslam Öncesi Türk Kültür Tarihi ve Çağdaş Türk Dünyası Tarihi gibi dersler verdi.1992-1993-1994 Temmuz aylarında Orta Asya’daki araştırma ve inceleme gezilerine katıldı.23.06.1995 tarihinde Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör I. Yardımcılığına atandı.21.12.1995 tarihinde Ahmet Yesevi Üniversitesi Tarih Fakültesinde Türk Devletleri Tarihi kürsüsünü kurdu. Üniversite Eğitim bölümü ve öğrenci işleri başkanları ile yönetmelikler hazırladı. Bu yönetmelikler 19 Mayıs 1996’da toplanan Senato ve Mütevelli Heyet toplatısında kabul edildi.Prof. Dr. G. Çandarlıoğlu H. A. Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinde “Türkistan (Yesi) şehrinin yaşının 1500 değil, en az 2500 yıl olduğu” ve “Üniversite Öğretim Kılavuzu”, “Habarşı” dergisinin yayınlanması, “Ders programlarının düzenlenmesi”, “Dil Öğretim Merkezi’nin kurulması” gibi bir çok projeyi gerçekleştirmiştir.Ayrıca “Türk Dünyası Ortak Terimler Sözlüğü” çalışmalarında koordinatörlük etmiştir. Sanal Eğitime geçişte öncelikli konferanslar ve bölümler için ders kitaplarının hazırlanması konularında çalışmıştır ve Türkistan’da yapılan arkeolojik kazılara bilfiil katılmışır.Haziran 1998’de H. A. Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi I. Rektör Yardımcılığı görevinden ayrıldı.1998-1999 Ders yılında Mimar Sinan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih bölümündeki görevine devam etti. Çağdaş Türk Dünyası Tarihi (resimli-haritalı) projesini başlattı.Eylül 1999’da Kırgızistan’ın başkentinde bulunan Manas Uluslarası Türk-Kırgız Üniversitesi Orta Asya Araştırmaları Merkezi ve Sosyal Bilimler Enstitüsünü kurmakla görevlendirildi. Aynı üniversitede Ekim 2000 tarihinde gerçekleşen “III. binli yıllarda Türk Uygarlığı kongresini” düzenlenmesi görevini üstlendi.2000-2001 Ders yılı sonunda M.S.Ü deki görevine geri döndü.2004 – 2009 Bölüm Başkanı olarak görevini sürdürdü.29 Mart 2009’da emekli oldu. Halen saat ücretli olarak aynı bölümde lisansüstü derslerine devam etmektedir. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı ve Avrasya Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışmalara katılmaktadır.Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu Türk Dünyası ile ilgili zengin bir slayt arşivi ve kütüphanesine sahiptir. Kütüphane lisansüstü öğrencilerine açıktır. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğrencisi olmayanlardan referans istenmektedir.