.

.

,

,

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.































2 Mart 2009 Pazartesi

OCAK







Ülkücülük, her şeyden önce sevgi demektir, insana saygı demektir. Türk milletine sadakatle bağlılık demektir ve milletimiz için en güzeli, en iyiyi istemek, temin etmek için fedakarca çalışmak demektir. Ülkücü gençler olarak eğitim görüyorsanız eğitimde en ileri olmayı, en önde olmayı, örnek insan olmayı kendinize gaye edinmelisiniz. Çalışma hayatındaysanız mesleğinizde, çalıştığınız yerlerde dürüstlüğünüzle, yüksek ahlakınızla, Ülkücü ve imanlı tavırlarınızla kendi iş alanlarınızda örnek olmalısınız. Ülkücü gençlik olarak hedefiniz en kısa zamanda, en kısa yoldan, en iyi bir şekilde, büyük Türk milletini, ilimde, modern teknolojide dünyanın en yükseğe çıkmış toplumu yapmaktır. Büyük Türk milleti, her türlü fedakârlığa, her türlü övgüye layıktır. Ona layık evlatlar olarak kendinizi her alanda göstermiş bulunuyorsunuz. Ülkücü Hareket, Türk milletinin hayatında bu güne kadar çok hayırlı işler yapmıştır. Çok hayırlı hareketlere öncülük etmiştir. Bundan sonra da milletimizin geleceğinde teminattır. Türk milletinin, büyük, bağımsız, demokratik düzen içinde kalkınmasının, ileri gitmesinin, hem öncüsü, hem koruyucusu, hem de teminatı olacaktır. İnsanların hayatı gelip geçicidir. Ama milletler ebediyete kadar gider. Milletimizin hayatının bağımsızlık içinde, hürriyet içinde, ilim ve modern teknolojide hızla en ileri bir duruma gelerek ekonomik refaha kavuşturulması ve ülkenin her türlü tehlikelere karşı korunması için, fedakarca çalışmak, fedakarca gayret göstermek ve cesur bir şekilde her türlü engellere, her türlü saldırıya karşı göğüs germek lazımdır. İnsanları aşağılatan en tiksindirici hal, insanların köleliğe, uşaklığa mecbur edilmesi veya boyun eğmesidir. Milletimizin yaradılışında, tabiatında kölelik yoktur, esaret yoktur, baş eğme yoktur. Hiçbir şeye baş eğmeyeceksiniz. Ne fukaralığa baş eğeceksiniz, ne cehalete baş eğeceksiniz, ne korkuya baş eğeceksiniz, ne ahlaksızlığa teslimiyet göstereceksiniz. Ahlakı, idealistliği, imanı her şeyin üstünde sahipleneceksiniz. Hayatta, bu söylediğim şeyleri yapmak kolay değildir. Fukaralıktan, geri kalmışlıktan sıyrılıp kurtulmak büyük azim ister, iman ister, idealizm ister, Ülkücülük ister, cesaret ister. Kahramanlık ister. Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir, Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir. Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir. Kahramanlık, Allah için, vatan için, millet için göz kırpmadan ileri yürümektir. Ülkücülük hareketi bir kahramanlık hareketidir. Ülkücü Hareket'in tarihi şan ve şerefle doludur. Türk milletinin Afganistan gibi esarete sürüklenmesini önleyen memleketimizin genç evlatları gözlerini kırpmadan vatan toprağına şehit düşmeyi göze almışlardır. Onların aziz hatıraları önünde hürmetle eğiliyorum. Onların, uğrunda ölümü göze alarak koruduğu değerleri büyük Türk milleti takdir etmiştir. Onların arkasından gelen arkadaşları, Ülkücü Hareket'in mensupları, o değerlere sahiptirler. O değerleri korumaktadırlar.


ALPARSLAN TÜRKEŞ


.


.


.




OKUMAK GÖRMEKTİR


.






Sadece


görüneni


değil,


sisler arkasında


gizleneni de


görebilmektir.


Okumak


bakmaktır.


Yukarıdan


bakabilmek,


bütünü


görebilmektir.


Ya da


iyice derinlere inip


hücrelere girebilmektir.


Okumak


farklı açılardan bakmaktır,


anlayabilmek,


yorumlayabilmektir.


Hem


başkaldırmak,


hem de


gerektiğinde


kabul etmektir.


Bazen


başka hayatlara


göz atmak,


bazen de


hayata


başka gözlerle bakmaktır.


Görünen gerçekliğin ötesine geçip


hayal kurmaktır


okumak.


Okumak


gördüğünü


değiştirebilmektir.


Kimi zaman


inşa etmek,


üst üste koymak,


bazen


yıkmak,yok etmektir.


Okumak


gidilecek yolu


görmektir.


Kimi zamansa


tersine gitmektir,


yeni yollar


açmaktır.


Okumak


geleceği görmektir,


var etmektir.


Okumak


karanlığı aydınlığa çevirmektir,


ışığın ta kendisidir.


.


Okumak görebilmektir.


.












ÜLKÜ OCAKLARI DERNEĞİ (ÜOD)
12 Mart sonrası dönemde Ülkü Ocaklarının ilk şubesi Türkeş’in görevlendirdiği Ramiz Ongun tarafından 15 Eylül 1973’te Bursa’da yeniden açıldı. 23 Aralık 1973’te Bursa’ya gelen Muharrem Şemsek’in katıldığı kurultayda Ülkü Ocağı Derneği’ne dönüştürülen derneğin başkanlığına da Şemsek getirildi. Genel merkezi Ankara’ya taşındıktan sonra merkezileşen ÜOD, yurt çapında şubeler açmaya başladı. Kısa sürede milliyeti Türk gençliğinin toplanma merkezi haline gelen ÜOD öylesine büyüyordu ki, CHP Genel Başkanı Ecevit, 20 Mart 1974’te yaptığı konuşmada, MHP ve Ülkü Ocaklarını hedef alan karanlık bir kampanya başlattı. Ecevit, ülkücü harekete savaş ilan etmişti. ÜOD Genel Merkezi’nin periyodik olarak düzenlediği konferanslara konuşmacı olarak katılan Türkeş, kendisini yeni görevler bekleyen Ülkücünün hedeflerini anlatıyordu. Bu arada Marksist militanlar ülkücülere yönelik saldırılarına devam ediyor, provokatif eylemlere girişiyorlardı. Yayınladığı tamimlerle Ülkücüleri provokasyonlara karşı uyanık olmaya çağıran ÜOD Başkanı Şemsek, 6 Mart 1972’de idam edilen THKO militanları Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın ölüm yıldönümünde intikam yeminlere ederek Ülkücülere saldıran komünistlerin oyunlarının mutlaka bozulacağını söylüyordu. 12 Mart 1971 öncesi cezaevine düşen Ülkücülerden beşi, 1974 affı kapsamında 21 Mayıs 1974’te tahliye edilmişlerdi. Tahliye olan Ülkücüler için bir gece düzenleyen ÜOD Genel Merkezi, Kıbrıs Barış Harekatı sebebiyle Kıbrıs’ta Rum ve Yunan ordusuna karşı Kıbrıs Türklerinin yanında savaşmak için gönüllüler kampanyası başlattı. Bir grup ocak yöneticisiyle birlikte 23 Temmuz 1974 günü Genelkurmay Başkanlığı’nı ziyaret eden ÜOD Genel Başkanı Şemsek, Genelkurmay’ı temsil eden bir Korgenerale içinde Kur’an-ı Kerim, Türk bayrağı ve kılıç hediye ettiler. 25 Temmuz’da ise Kıbrıs’ta şehit düşen Alb. İbharim Karaoğlanoğlu ve Mehmetçikler için Maltepe Camii’nde mevlid-i şerif düzenlediler.
ÜOD’nin 27 Ağustos 1974’te düzenlenen İkinci Olağan Kongresi’nde genel başkanlığa yeniden Şemsek seçildi. Kıbrıs meselesine bu dönemde de sahip çıkan ÜOD Genel Merkezi’nce 25-31 Ekim tarihleri arasında Ziya Gökalp Haftası düzenlendi. Bu arada ÜOD Genel Başkanı Şemsek ODTÜ’de komünistlerin çıkartmış oldukları olaylar neticesinde adam öldürmeye teşebbüs iddiasıyla, ÜOD Genel Başkan Yardımcısı Ergin Bayramcı ise bir memuru tabancayla tehdit ettiği gerekçesiyle tutuklanarak cezaevine konuldular. Şemsek ve Bayramcı, 19 Mart 1975’teki duruşmalarının ardından serbest bırakıldılar. Üçüncü Olağan Kurultayını 21 Nisan 1975’te toplayan ÜOD’nin genel başkanlığına Sami Bal seçildi. Ülkücüler sadece Türkiye ile değil yurtdışındaki esir Türklerle de ilgileniyorlardı. ÜOD Genel Merkezi bu çerçevede “Esir Türkler Haftası” düzenlemeye başladı; 14 Temmuz 1975’te günü bütün yurtta toplantılar yapıldı. Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil ve makam şoförü Talip Yener’in Ermeni militanlar tarafından 20 Ekim 1975’te şehit edilmesi üzerine ÜOD Genel Merkezince mitingler düzenlendi; İstanbul’da Taksim, Ankara’da ise Kızılay meydanını Ülkücüler tarafından hıncahınç dolduruldu. Tunalıgil ve Yener’in cenazelerinin 27 Ekim’de Türkiye’ye getirilmesinin ardından Dışişleri Bakanlığı önünde düzenlenen törene tam kadro katılan ÜOD Genel Merkez yönetimi, iki şehidimiz için önceden hazırlanan yaka kartlarını devlet erkanı ve siyasi parti liderlerine taktılar. Dışişleri’ndeki toplantının ardından Maltepe Camii’ne yönelen binlerce Ülkücü, şehitlerin cenaze namazını kıldı. Bununla yetinmeyen Ülkücüler, İstanbul’da anlamlı bir eylem daha gerçekleştirdiler. İstanbul Ülkü Ocakları tarafından Beyazıt Meydanı’nda düzenlenen mitinge katılan binlerce Ülkücü, buradan Sultanahmet Meydanı’na gelerek “Kana kan, intikam”, “Kahpe Yunan”, “Ayasofya açılsın”, “Çan sesleri susmalı” sloganları eşliğinde müzeye dönüştürülmüş olan Ayasofya Camii’ne doğru yöneldiler. Polisin aldığı sıkı güvenlik tedbirlerine rağmen Ayasofya’ya giren Ülkücüler, Türk bayrağı astılar ve Kur’an-ı Kerim okudular. Ayasofya’da tekbir sesleri arasında konuşan İstanbul Ülkü Ocakları Başkanı Mustafa Verkaya, “İstanbul’u bugün ikinci defa fethettik. Türk’ün fethedemeyeceği yer yoktur” diyerek, yapılan eylemin önemine işaret etti.
İzmir’deki fakülte ve yurtlara sokulmayan öğrencilerin dertlerini ilgili makamlara duyurmak amacıyla İzmir’den yola çıkan Ülkücüler 600 km. yürüyerek 9 Aralık 1975’te Ankara’ya ulaştılar. Onbine yaklaşan büyük bir gençlik topluluğu tarafından karşılanan İzmir’li 100 Ülkücü’nün başkente girişi emniyet güçleri tarafından engellenmek istendi. CHP-MSP Koalisyonunun İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk ile yapılan görüşmeler neticesinde Ankara’ya girebilen İzmir’li gençler ve onları karşılayan binlerce Ülkücü, Bahçeliveler, Tandoğan ve İstasyon üzerinden Ulus’a ulaştılar. Soğuk ve karlı bir havada yürüyen gençler “Asiltürk istifa”, “Satılmış TRT”, “Milli devlet güçlü iktidar”, “Milliyetçi Türkiye”, “Zulüm terör, neredesin rektör”, “Anarşiye hayır”, “Okumak istiyoruz”, “Okumak hakkımız, söke söke alırız”, “İzmir-Ankara 600 km.” “İzmir’de kızıl terör bitsin” gibi pankartlar taşıyorlardı.Ecevit iktidarının icraatlarını ve sol teröre verdiği desteği her platformda eleştiren ÜOD, Başbakan Ecevit’in İzmir’de gerçekleştirilen Bilderberg Toplantısı’na ne maksatla katıldığını soruyordu.
4. Olağan Kurultayı 14 Şubat 1976’da gerçekleştirilen ÜOD’nin genel başkanlığına Ali Batman seçildi. ÜOD’nin Eğitim Enstitülerine giriş sınavının iptalini protesto etmek için 19-20 Kasım 1976’da 9 ilde mitingler düzenlediği mitinglere onbinlerce Ülkücü katıldı. Ülkücülere yönelik sol terör durmak bilmiyordu. Bunun üzerine ÜOD Genel Başkanı Ali Batman, bir basın açıklaması yayınlayarak Türk gençliğini barışa ve kardeşliğe çağırdı. Hürriyet gazetesinin 1 Aralık 1976 tarihli nüshasında manşetten verilen bu çağrıya sol gruplar olumlu cevap vermeyince sonuçsuz kaldı. Oysa olaylar çığ gibi büyüyordu. Sadece 1976 yılı içerisinde 35 ülkücü genç komünistler tarafından şehit edilmişlerdi. Böylesine kritik bir ortamda 22 Ocak 1977’de 5. Olağan Kurultayı’nı toplayan ÜOB’nin genel başkanlığına Selahattin Sarı seçildi. Ülkü Ocakları hızla büyüyordu, 1111. şube Yozgat’ta açılmıştı. Türkiye’deki hiçbir siyasi hareket 1974-77 yılları arasında büyük mesafe alan ÜOD kadar Anadolu’da yaygın bir teşkilatlanmaya gidememişti. ÜOD’nin Üniversiteli Asistanlar Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin divan başkanlığını yaptığı 6. Olağan Kurultayı 31 Temmuz 1977’de gerçekleştirildi. Genel Başkanlığa Muhsin Yazıcıoğlu, görev başlamasının ardından şu altı sloganı bütün ülkücülerin ezberlemesi sürecini başlattı: 1) Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın, 2) Müslümanlar Küfre Karşı Tek Yumruk, 3) Çağrımız İslam’da Dirilişedir, 4) Kavgamız Vurguncu Düzenedir, 5) Türküz, Müslümanız, İslam’ın Eriyiz, 6) Savaşımız Vurguncu Düzenedir, Düzene.
Kan durmuyor, sol namlular, hemen her gün bir ya da birkaç ülkücüyü katlediyordu. 8 Ekim 1977’de bir basın bildirisi yayınlayan Yazıcıoğlu, terör olaylarının “sağ-sol çatışması” şeklinde değerlendirilmesine tepki göstererek, “Milli varlığımızı hegemonyası altına almak isteyen emperyalist güçlerin tek taraflı saldırıları söz konusudur” ifadesini kullanarak, Ülkücülere terörist muamelesi yapanları eleştirdi. Akan kanın bir türlü durmaması üzerine Ülkü Ocakları’nın 1218 şubesinin katıldığı Genişletilmiş İstişare Toplantısı 28 Şubat 1978’de Ankara’da gerçekleştirildi. Günün şartlarına uygun yeni kararların alındığı toplantının ardından, terör olaylarının sürekli artması üzerine 3 Mart 1978’de Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e “Açık Mektup” yazan Yazıcıoğlu, Türk gençliğinin sonu görünmeyen bir terör dönemine doğru hızla sürüklendiğini belirtiyor, taşıdığı fikirler ne olursa olsun, kullanılmak istenen gençlerin hepsinin de bu vatanın çocukları olduğunu söylüyordu. Ancak gereken tedbirler bir türlü alınmıyor, hemen her gün bir ya da birkaç Ülkücü şehit ediliyordu. ÜOD’nin 7. Olağan Kurultayı böyle bir ortamda 2 Nisan 1978’de gerçekleştirildi. ÜOD’nin 1250 şubesini temsil eden delegelerin hazır bulunduğu kurultayda Yazıcıoğlu yeniden genel başkan seçildi. Genel Başkan Yardımcılığına Abdullah Çatlı, Genel Sekreterliğe Haşim Atken, Genel Muhasipliğe ise Vecdet Şendil’in getirildiği ÜOD’nin Yönetim Kurulu ise şu isimlerden oluşuyordu: Lütfü Şehsuvaroğlu, Şefkat Çetin, Yaşar Yıldırım, Ali Kaçar, Ali Uzunırmak. CHP’nin iktidarda bulunduğu 1978 yılı Ülkücüler için çok daha sıkıntılı geçti. Kahramanmaraş’taki hayali ETKO senaryosu 15-22 Nisan 1978 tarihleri arasında sahneye konuldu. En küçüğü 12, en büyüğü 19 yaşındaki Ülkücüler Ankara’dan gelen Pol-Der’li özel timlerin işkence tezgahından geçirildiler. MHP’li milletvekilleri ve Ülkücü gençlerle birlikte Başbakan Ecevit’in konutuna giden ÜOD Genel Başkanı Yazıcıoğlu, Kahramanmaraş’ta işkence gören Ülkücülerin kanlı gömleklerini Başbakanlık konutuna bıraktı. Bu arada Ankara Valiliği ile işbirliği kuran Ecevit iktidarı ÜOD’ni kapatmak için her türlü yolu denemeye başladı. 1977 Mayıs’ında açılan ve Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam eden dava, CHP’nin Ankara Valisi Tekin Alp’in açtığı yeni bir dava ile hızlandırıldı. Bunun üzerine ÜOD Genel Başkanlığından istifa eden Muhsin Yazıcıoğlu, Konya’da kurulu bulunan Ülkücü Gençler Derneği’ni ÜOD’nin yerine yapılandırmak üzere Konya’ya giderek çalışmalara başlarken, yerine getirilen Lütfü Şehsuvaroğlu, ÜOD’nin son genel başkanı oldu. Şehsuvaroğlu, 15 Mayıs 1978’den kapatıldığı Aralık 1978’e kadar ÜOD Genel Başkanlığı görevini yürüttü.ÜLKÜCÜ GENÇLİK DERNEĞİ (ÜGD)
ÜOD’nin kapatılması ihtimaline karşı alternatif olarak 15 Haziran 1977 yılında Konya’da kurulan Ülkücü Gençler Derneği, 19 Ekim 1977 ve 19 Mart 1978’de iki kongre yaparak, kanuni prosedürü yerine getirmişti. ÜOD’nin kapatılmasının kesinleşmesi üzerine Genel Başkanlıktan istifa ederek Konya’ya giden Muhsin Yazıcıoğlu’nun çalışmaları sonucunda 25 Mayıs 1978’de kongresini yapan derneğin adı Ülkücü Gençlik Derneği olarak değiştirildi; genel merkezi de Konya’dan Ankara’ya taşındı ve Genel Başkanlığına da Muhsin Yazıcıoğlu getirildi. Yönetim Kurulu ise şu isimlerden oluşuyordu: Abdullah Çatlı, Haşim Atken, Vecdet Şendil, Şefkat Çetin, Yaşar Yıldırım, Ali Uzunırmak, Aydın Yakupoğlu, Orhan Demirok. ÜOD’nin kapatılması üzerine bir gecede Türkiye’deki 1250 ÜOD şubesi ÜGD şubesine dönüşmüştü. Kapanasıya kadar ÜOD ile uğraşan CHP iktidarının baskıları bu kez de ÜGD genel merkezine yöneldi. Durum taşrada da farklı değildi. Çanakkale, Bolu, Amasya, Isparta, İçel, Tekirdağ ve İzmir’deki ÜGD şubeleri valiliklerce kapatılmıştı. İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliği’nin yasadışı baskıları sonucu bir açıklama yapmak zorunda kalan Yazıcıoğlu, ÜGD bürolarına yönelik baskıların ve kanundışı uygulamaların Ülkücülerin haklı mücadelesini engelleyemeyeceğini ilan etti.
Bu arada Ülkücülerin esir Türklerin uğradıkları zulümleri Türk ve dünya kamuoyuna duyurma gayretleri de sürüyordu. 16 Temmuz 1978’de ortak bir basın toplantısı yapan ÜGD Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve ÜOD Genel Başkanı Lütfü Şehsuvaroğlu, Ülkücülerin “Esir Türkler Haftası” dolayısıyla bir hafta boyunca ölüm orucu tutacaklarını açıkladılar. Ülkücülerin Esir Türkler Haftası etkinlikleri “ölüm orucu” ile sınırlı kalmadı. BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim’a bir telgraf çeken ÜGD Genel Başkanı Yazıcıoğlu, Kırım’da, Kafkasya’da, Azerbaycan’da, Türkistan’da, Batı Trakya’da yaşayan Türklerin hürriyetlerinin gasp edildiğine dikkat çekerek, bu zulmün önlenebilmesi için BM prensiplerinin uygulanmasını istedi. Ülkücülerin mücadelesi artık Avrupa’da da fark edilmeye başlamıştı. Almanya’da yayınlanan ünlü Frankfurter Allgemeine gazetesinin bir muhabiri ve Hıristiyan Demokrat Parti Gençlik Kolları Başkanı, Temmuz ayının son haftasında Türkiye’ye gelmişlerdi. Halkevleri, Dev-Genç ve DİSK’in ardından ÜGD’yi ziyaret eden Alman temsilciler, Yazıcıoğlu’nu Ülkücü gençlik teşkilatlarıyla ilgili çeşitli sorular yönelttiler. ÜGD’nin Türkiye’de kaç şubesinin olduğuna dair sorularına karşılık Yazıcıoğlu’ndan 1250 cevabını alınca şaşkına dönen Almanlar, “Almanya’daki bütün gençlik derneklerini toplasanız, bu kadar şubesi yoktur” diyerek hayretlerini gizleyememişlerdir. Yazıcıoğlu, kendisine yöneltilen “Bu genç yaşta bu kadar şubesi bulunan bir gençlik teşkilatının lideri olmak zor değil mi?” sorusuna ise şu cevabı vermişti: “Bizim atalarımız Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri bizim yaşımızda çağ açı çağ kapattı. Biz böyle bir ecdadın torunlarıyız.”
Alman gazete ve televizyonlarında yayınlanan röportajı izleyen Türk işçileri, ÜGD’yi telefon ve telgraf yağmuruna tutarak teşekkür etmişlerdi.Yazıcıoğlu, 26 Temmuz 1978’de Ülkü-Bir, Ülkü-Tek, Mem-Güç, Ümit-Bir, Tıbbiyeliler Birliği ve Ülkü-Köy’ün de aralarında bulunduğu dokuz Ülkücü kuruluşun başkanlarıyla ortaklaşa düzenlediği bir basın toplantısında ise, vatandaşı zam, zulüm ve işkence altında inleten CHP iktidarının arkasında Türkiye düşmanları, Sevr özlemcileri, müstemlekeci zihniyete sahip işbirlikçi güçler bulunduğunu açıkladı.ÜGD’nin İkinci Büyük Kurultayı 4-5 Kasım 1978 tarihleri arasında Ankara’da yapıldı. Genel Başkanlığa seçilen Sefa Şefkat Çetin, Ülkücü Hareket’in iktidar olmasını hiçbir kuvvetin önleyemeyeceğini açıkladı. Komünistlerce şehit edilen Ülkücülerin ailelerini 1978 Aralık’ında Ankara’da toplayan ÜGD Genel Başkanı Çetin, şehit aileleriyle birlikte Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanını ziyaret ederek yaşadıkları dram hakkında bilgi verdiler ve mücadelelerini sürdüreceklerini açıkladılar. Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı’yla yaptıkları görüşmeler hakkında şehit aileleri adına bir açıklama yapan Lokman Abbasoğlu, basına şu açıklamayı yaptı:
“Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı ile Türkiye’de Türk milletini komünist yapmak, Türk devletini komünizme peşkeş çekmek isteyen komünist uşakların katlettiği şehitlerimizin ailelerinin temsilcileri olarak Genelkurmay Başkanı’na, orduya ve devlete güvenimizin tam olduğunu, fakat hükümetin tarafgir, komünistlerden yana icraat gösterdiğini belirttik. Türkiye’nin bu taraflı hükümetin tutumuyla iç harbin eşiğine getirilmek istendiğini, özellikle son üç dört gündür cereyan eden Maraş hadiselerinin özellikle hükümetin başının kontrolünde ve bilgisinde devam ettiğini ve televizyondaki beyanatlarıyla da bunu gözler önüne serdiklerini söyledik. Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı teşekkür ettiler. Bu meselelerle ilgileneceklerini söylediler. Ayrıca işkence gören şehit aileleri, ana, babaları ve eşlerinin durumlarını belirttik, ilgileneceklerini söylediler.”ÜGD yoğun bir tempoda çalışmalarını sürdürürken, 19-25 Aralık 1978’de meydana gelen kanlı Kahramanmaraş olayları nedeniyle 13 ilde sıkıyönetim ilan edilmesi üzerine bir genelge yayınlayarak, her türlü provokasyona karşı ve sıkıyönetim çalışmalarını kolaylaştırmak amacıyla bu illerdeki ÜGD şubelerinin faaliyetlerini bir süre durduklarını açıkladı.
ÜGD’nin 3. Büyük Kurultayı 18 Mart 1979’da Ankara’da toplantı. Hasan Çağlayan’ın ÜGD Genel Başkanlığına seçildiği kurultayda bir konuşma yapan MHP lideri Türkeş, Ülkücü gençliği “Türk milletinin yaşama iradesi” olarak tarif etti. Kurultayın son konuşmasını yapan yeni genel başkan Çağlayan ise, Allah ve Resulü’nün davasının savunucusu olan Ülkücü gençliğin, Nizam-ı Alem Ülküsü uğruna yılmadan mücadelesini sürdüreceğini söyledi.Türkiye felakete sürüklenirken, CHP iktidarının korumasındaki Pol-Der’li çeteler, bir yandan Ülkücüleri işkencelerden geçirirken, öte yandan provokasyon üstüne provokasyon yapıyorlardı. 23 Haziran 1979’da İstanbul Beyazıt’ta Ülkücü gençlerin devam ettiği bir kahvehaneye saatli bomba yerleştiren Pol-Der’li polisler, iki Ülkücünün şehit olmasına, 50’ye yakın vatandaşın da yaralanmasına neden oldular. Ülkücülere yönelik zulüm ve katliam dinmek bilmiyordu. 30 Haziran 1979’da Eskişehir’de toplanan onbinlerce Ülkücü, zulmü boyun eğmeyeceklerini ilan ettiler. Ancak Ülkücülere yönelik şiddet devam ediyordu. ÜOD’nin ilk genel başkanı Muharrem Şemşek, 23 Temmuz 1979’da üç komünist militanın otomatik silahlarından çıkan kurşunlarla vuruldu. Hemen Gülhane Askeri Hastanesi’ne kaldırılan Şemşek omuriliğine isabet eden kurşunlar nedeniyle felç oldu. 19 Eylül 1979’da ise 6 Ülkücü öğretmen kurşuna dizilerek şehit edildi.
27 Kasım 1979’da İstanbul’a gelen Papa II. Jean Paul’un Ayasofya’da ibadet etmesi, milliyetçi-ülkücü çevrelerde şiddetle protesto edildi. Aynı dönemde Afganistan’ı işgal eden SSCB de Ülkücülerin protestosuna uğradı. Sadece Türkiye’deki değil, Almanya’daki Ülkücüler tarafından da protesto edilen bu işgal üzerine ÜGD Genel Başkanı Çağlayan, Cumhurbaşkanı Korutürk, Genelkurmay Başkanı Org. Evren, Başbakan Demirel’in yanı sıra, SSCB Devlet Başkanı Brejnev, BM Genel Sekreteri Waldheim, İngiltere Kraliçesi II. Elizabet, ABD Başkan Jimmy Carter, Almanya Başbakanı Helmut Schmit, Fransa Devlet Başkanı Valerie D’esteine, Çin Devlet Başkanı Hua Kua Feng, Suudi Arabistan Kralı Faysal ve Pakistan Devlet Başkanı Ziya ül Hak’a birer telgraf çekerek işgalin sona erdirilmesi için girişimde bulunulmasını istedi. 1980 Şubat’ından itibaren SSCB’nin Afganistan’ı işgaline karşı protesto mitingleri düzenlemeye başlayan ÜGD, kitlesel eylemlerine Mart ayının ortalarına kadar devam etti.ÜLKÜ YOLU DERNEĞİ (ÜYD)
Terör olaylarının iyice tırmanması üzerine 19 ilde sıkıyönetim ilan edildi. ÜGD’nin genel merkezi ilk kurulduğu yer olan Konya’ya taşındı. Ancak ÜGD’ye yönelik baskılar artarak devam edince, yeni bir teşkilatın kurulması ihtiyacı doğdu. Nevşehir’de daha önce kurulu bulunan Ulu Ülkü Derneği’nin adı, 2 Mart 1980’de gerçekleştirilen kurultayda yapılan tüzük değişikliğiyle Ülkü Yolu Derneği’ne dönüştürüldü. Merkezi Nevşehir’de bulunan ve Genel Başkanlığı Yaşar Yıldırım tarafından yürütülen ÜYD, 12 Eylül’e kadar geçen sürede Ülkücü Hareket’in sözcülüğünü yaptı. ÜYD’nin kuruluşu, Birliğe Çağrı gazetesinin 29 Mart 1980 tarihli nüshasında kamuoyuna şu ifadelerle duyuruldu:“Bir defa daha hayret etti düşmanlar. Bu onların ikinci şaşkınlıkları. Ülkü Ocakları Derneği’nin kapatıldığı dönemde Ülkücü Gençlik Derneği faaliyete geçmişti. O günlerde komünist gazeteler neler yazmışlardı. “Ülkücülerin birbirine girdiğinden” bahsederken, Ülkü Ocaklarıyla hiçbir organik bağı olmayan MHP’li parlamenterlerin bazılarının yeni bir dernek kurduklarına kadar her türlü habere rastlamıştık. Onlar Ülkücüler bölündü diye sevinç çığlıkları atarlarken, biz onların acizliklerine gülüyorduk. Bu sefer şaşırdılar ama aynı hataya düşmediler. Belli ki Ülkücü gençliğin bölünmez bir bütün olduğunu artık öğrenmişlerdi. Ülkü Yolu Derneği elindeki meşaleyi Ülkücü Gençlik Derneği’nden almıştır. Değişen tabelalardır. Ama Ülkücü gençliğin ‘Allah’ın nizamını dünyaya hakim kılmak ve Türk’ü bu nizamın beşeri mimarı yapmak’ davası kıyamete kadar sürecektir.”ÜLKÜCÜ YAN KURULUŞLAR
1960-1980 döneminde faaliyet gösteren milliyetçi-Ülkücü gençlik teşkilatlarının yanı sıra, pek çok yan kuruluş da kendi faaliyet alanlarında Ülkücü Hareket’e katkı sağladılar. Şimdi de bu kuruluşlar hakkında kısa bilgiler aktaralım.ÜLKÜ-BİR: Ülkücü Öğretim Üyeleri ve Öğretmenler Birliği (Ülkü-Bir), ilk olarak 1971’de Ülkü-Sen adıyla kuruldu. Bu yan kuruluşun adı 1972’de Ülkü-Bir olarak değiştirildi. Genel Başkanlıklarını Doç. Dr. Recep Doksat, Prof. Dr. Orhan Düzgüneş, Prof. Dr. Naci Kınacıoğlu, Doç. Dr. İsmail Aka ve Feridun Süheyl Tuncay yaptı.ÜİD: Ülkücü işçi hareketinin ilk derneği olan ÜİD, 1971’de kuruldu. 1978’de CHP iktidarı tarafından kapatılması üzerine, ismini Ülkücü İşçiler Birliği Derneği (ÜİBD) olarak değiştirdi. Genel Başkanları şunlardır: Salih Dilek, Muzaffer Şahin, Vedat Alagöz, Vahit Kayırıcı.
ÜLKÜ-TEK: 1973’te kurulan Ülkücü Teknik Elemanlar Derneği’nin genel başkanları şunlardır: Şerafettin Doğan, Vecihi Acun, Sabri Öge, Hakkı Duran, Ahmet Hamdi Ayan, Selahattin Baysal, Bilal Bahar.ÜLKÜM: 1975’te kurulan Ülkücü Memurlar Derneği, 1978’de kapatılması üzerine ismini Ülkücü Memurlar Birliği (ÜLKÜM-BİR) olarak değiştirdi. Genel Başkanları şunlardır: Fikret Akkuzu, Mevlüt Uluğtekin Yılmaz, Remzi Yılmaz, Yusuf Okumuş.ÜLKÜ-KÖY: 1975’te kurulan Ülkücü Köylüler Derneği’nin Genel Başkanları şunlardır: Mehmet Aydeniz, Lokman Abbasoğlu, Bahattin Ergezer, Ziya Doğan.ÜMİD-BİR: 1975’te kurulan Ülkücü Maliyeciler ve İktisatçılar Derneği Birliği’nin Genel Başkanları şunlardır: Muzaffer Kader, Seyfi Apaydın, Rıza Müftüoğlu, Ahmet Yalav, Necmettin Canpolat, Sefa Ergün.ÜLKÜ-HAN: Emine Işınsu tarafından 1967’de kurulan Milliyetçi Türk Kadınlar Birliği’ne dayanan Ülkücü Hanımlar Derneği 1972’de kuruldu. Genel Başkanları şunlardır: Emine Işınsu, Asuman Taşer, Gülseren Kuşadalı, Şenol Bal, Aysel İzgi.ÜLKÜ-CEM: 1971’de kurulan Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti’nin Genel Başkanı Yaşar Okuyan’dır.ÜLKÜ-ES: 1975’te kurulan Ülkücü Esnaflar Birliği’nin Genel Başkanları şunlardır: Feyzullah Yalçın, Cengiz Geveget.MİSK: 1974’te kurulan Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun Genel Başkanları şunlardır: Ömer Faruk Akıncı, Mete Beşen.ÜNAY: 1975’te kurulan Üniversiteli Asistanlar Yardımlaşma Derneği’nin Genel Başkanları şunlardır: Dr. Hüseyin Zayıfoğlu, Ast. Turan Güven, Ast. Devlet Bahçeli, Rıza Ayhan.TIBBİYELİLER DERNEĞİ: 1976 kurulan Ülkücü Tıbbiyeliler Derneği’nin Genel Başkanları şunlardır: Dr. Haluk Tokuçoğlu, Dr. Hüseyin Zayıfoğlu.TÖMFED: 1976’da kurulan Töre Musiki Folklor Derneği’nin Genel Başkanları şunlardır: Muzaffer Şenduran, Haşim Akten, Ensar Kılıç, Mehmet Önal.FÖMFED: 1980’de kurulan Folklor Musiki Töre Eğitim Derneği’nin Genel Başkanı Muhlis Özturan’dır.POL-BİR: Ülkücü görüşü benimseyen emniyet mensupları tarafından 1977’de kurulan derneğin başkanı Cemil Ceylan’dır.SAN-TEK: 1976’da kurulan Sanat ve Teknisyen Okulları Mezunları Derneği’nin Genel Başkanı Mustafa Hulusi Yalçın’dır.ADÜTDF: 9 Nisan 1973’te Avrupa’da faaliyet gösteren 35 Ülkücü teşkilatın birleşmesiyle kurulan Avrupa Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu’nun Genel Başkanları şunlardır: Necati Uygur, Kamil Tanrıkulu, Enver Altaylı, Lokman Kondakçı, Musa Serdar Çelebi, Ali Batman, Feridun Süleyh Tuncay, Türkmen Onur, Kadir Baran, Ayhan Özer, Türkmen Onur(2. kez), Mehmet Erdoğan.12 EYLÜL SONRASI DÖNEMDE ÜLKÜCÜ KURULUŞLAR
Bizim OcakGençlik Kültür Sanat OcaklarıÜlkü OcaklarıÜlkücü Teknik Elemanlar DerneğiÜlkücü İşçiler DerneğiAvrupa’da Faaliyet Gösteren Ülkücü KuruluşlarAvrupa Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu (1973)Avrupa Türk-İslam Kültür Dernekleri Birliği (1987)Avrupa Nizam-ı Alem Federasyonu (1994)TÜRK OCAKLARI
1912’de kurulan, Cumhuriyet’in kurulması aşamasında fikri ve fiili destek veren, 1931’de kapatılarak tüm varlığı CHP’ye devredilen, 1949’da İstanbul’a yeniden faaliyetine başlayan, 27 yıllık aradan sonra genel merkezini 1958’de Ankara’ya taşıyan, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra kısa süreli bir sarsıntı geçiren, 1968-1980 dönemindeki sağ-sol çatışmasından nasibini alan ve 12 Eylül 1980 darbesi sırasında, ülkedeki bütün derneklerle birlikte faaliyeti durdurulan Türk Ocakları, 15 Nisan 1984'te yeniden faaliyete geçti. Genel Başkan Prof. Dr. Orhan Düzgüneş ve arkadaşlarının çabalarıyla çabuk toparlanan Türk Ocakları, kısa sürede ülkenin en aktif sivil toplum kuruluşlarından biri haline geldi. Şubeler yeniden canlandırıldı ve bunlara yenileri eklendi. 1988'den itibaren Türk Yurdu dergisi de düzenli olarak yayınlanmağa başlandı. Türk Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı da bu dönemde kuruldu. Vakfın gerçekleştirdiği en önemli atılım ise, ilk ve orta öğretim sınıfları bulunan "Türk Yurdu" lisesini açması oldu. Sonraki genel başkanlar olan Sadi Somuncuoğlu ve Nuri Güngür döneminde de saygın konumunu ve verimli çalışmalarını sürdüren Türk Ocakları’nın halen faaliyet gösterdiği Ankara-Balgat’taki yeni binası, Cumhurbaşkanının da katıldığı bir törenle 20 Temmuz 1997'de hizmete açıldı.
Bu arada olağan kurultaylarında verilmek üzere, değişik alanlarda hizmeti görülen seçkin kişilere armağan verilmesi uygulamasını 1987’de başlatan Türk Ocakları, 1992 ve 1994 yıllarında verilen "Hamdullah Suphi Tanrıver- Türk Ocağı Kültür Armağanı", "Dr. Hasan Ferit Cansever- Türk Ocağı Hizmet Armağanı", "Ziya Gökalp- Türk Ocağı İlim Teşvik Armağanı" ve "Prof, Dr Osman Turan- Türk Ocağı Türklük Araştırmaları Armağanı"na, 1996'da "Nihal Atsız- Türk Ocağı Türk Dünyasına Hizmet Armağanı"nı da ekledi. 1992'den beri verilen "Türk Ocağı Şeref Armağanı"nın adı 1998'de "Galip Erdem Türk Ocağı Şeref Armağanı" olarak değiştirildi.
6 Nisan 1996’da toplanan 31. Olağan Büyük Kurultay’ından beri genel başkanlığını Nuri Gürgür’ün yürüttüğü Türk Ocakları, halen ülke genelindeki 50'den fazla şubesiyle faaliyetlerine devam ediyor. Kurulduğu 1912’den beri Türk Ocakları’nın genel başkanlığını yapmış isimler şunlar: Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Ferit Tek, Prof. Dr. Hamdullah Suphi Tanrıöver (3 kez), Prof. Dr. Osman Turan (2 kez), Prof. Dr. Necati Akder, Prof. Dr. Emin Bilgiç, Prof. Dr. Orhan Düzgüneş, Sadi Somuncuoğlu, Nuri Gürgür.